Hz. Muhammed'in Gayr-i Müslimlere Bakışı Nasıldı?

Bugünlerde bir kısım cemaatlere addedilen 'diyalogcu' gibi vasıflar var. Farklı dinlere mensup kişilerle olan münasebetleri, bu kişilere hoşgörü ile yaklaşıyor oluşları ise temel neden olarak öne sürülüyor. 'Hristiyan'la görüşen, Yahudi'yle konuşan bizden değildir' gibi bir anlayış söz konusu... Peki, bu anlayış ne kadar doğru? Dini, sadece kendi içimizde mi yaşamalıyız? Farklı dinlere mensup kişilerle görüşüp alışveriş yapmak ne gibi sakıncalar içeriyor? Ya da bu kişiler neye dayanarak bu tarz ithamlarda bulunup yapılan hareketin yanlışlığından dem vuruyor? Bu sorulara en güzel yanıtı herhalde Peygamber ahlakı ile ilgili bir örnekle açıklamalıyız. Bakalım Hz. Muhammed (s.a.s.) farklı dinlere inanan ya da Allah'a dahi inanmayanlarla nasıl bir münasebet içindeydi...

Hz. Dıhye, son derece yakışıklı tacirlerden biriydi ve bir o kadar da zengindi. Müslüman değilken dahi Peygamberimiz ile olan ilişkisi bir hayli iyi idi. Efendimiz'e karşı sürekli bir muhabbet besleyen Dıhye, Medine'den ticaret için düzenli olarak ayrılı; geri döndüğünde ise Efendimiz'e hediyeler getirirdi. Efendimiz ise bu hediyelerden her ne kadar hoşnut olsa da:"Ya Dıhye, beni memnun etmek istiyorsan iman et, Cehennem ateşinden kurtul" derdi... Fakat Dıhye, bunun için daha zaman olduğunu söyler, bir türlü iman etmezdi. Peygamber Efendimiz de sürekli olarak Allah'a Dıhye'nin iman etmesi için dua ederdi...

Şimdi hemen üst paragrafı ele alalım... Müslüman olmayan biri, yani Dıhye, Peygamber Efendimiz'i seviyor ve ona karşı bir muhabbet besliyordu. Yine aynı şekilde Peygamber Efendimiz de müslüman olmayan bir kişi ile aynı meclisi paylaşıyor, birlikte oturup kalkıyor, getirdiği hediyeleri kabul ediyordu. Hiçbir zaman:"Sen müslüman değilsin, ben senle konuşmam, getirdiğin hediyeleri almam, birlikte oturup kalkmam" dememiş; aksine her seferinde güleryüzle davranmıştır. Zaten aksi durumda Dıhye, Peygamberimiz'in yanına uğramazdı... Herkesin sinesi O'nun ki kadar geniş değildi ki; kovulduğu, reddedildiğini bile bile o kapıdan ayrılmasın... Yani Dıhye Peygamberimiz'i, Peygamberimiz de Dıhye'yi severdi. Aynı dine mensup olmamalarına rağmen...

Hikayemize devam edelim:

Bir gün Cebrail Aleyhisselam, Peygamber Efendimiz'e Dıhye'nin iman edeceğini müjdeler. Bir süre sonra Peygamberimiz sahabelerle birlikte otururken, Dıhye'nin uzaktan yaklaştığını görür. Hemen yanına çağırır. Davet edildiğini gören Dıhye, Hz. Muhammed'i her ne kadar sevse de:"Yine müslüman olmamı söyleyecek" diye düşünür fakat kaçsa ayıp olacağından mecburen yanlarına gider. Yanlarına vardığında Allah'ın Resulü'nün hırkasını (cübbesini) çıkarıp kumun üzerine serdikten sonra:"Ya Dıhye, hırkamı şereflendirmez misin?" hitabına mazhar olunca beyninden vurulmuşa döner. Çünkü kendisi henüz Müslüman dahi değildir ve Allah'ın Resulü olduğunu söyleyen kişi, farklı dindeki biri üzerine otursun diye hırkasını çıkarıp yere sermiştir. Bu nasıl bir muameledir... Bu nasıl bir anlayıştır... Dıhye, hırkayı hemen yerden kaldırıp yüzüne gözüne sürer ve:"O nasıl söz Ya Resulallah! O beni şereflendirir ancak" cevabını verir ve biat edip Müslüman olur.

sevgi hosgoruGelin hep beraber şu inceliği ele alalım... Bugünlerde birçok kişinin:"Elin gavuruyla ne konuşacağım!", "O Hristiyan!", "O Yahudi!", "O ateist!", "O'nun tanrısı başka!" gibi ifadelerin ardına sığınarak dini anlatma adına zerre kadar iş yapmadığı, ve sonrasında da:"Elhamdülillah Müslüman'ım" dediği bir devirde yaşıyoruz. Yaşadığımız dini bize anlatmakla görevli Peygamber'in, dört halifenin, onun arkadaşları olan sahabelerin olmadığı, ulemanın olmadığı şekilde bir Müslümanlık yaşıyoruz.

Belki bizim kitabımız Kur'an-ı Kerim, diğer kitaplar gibi tahrif edilmemiş olabilir. Ama dini kendi kendimize yorumlayıp yaşamamız zaten yeteri kadar yanlış anlaşılmaya sebep oluyor. Fazlasına ne hacet... Kafamıza göre koyduğumuz kurallar istikametinde, kendimizi yalnızca evimizin içinde, ailemizle birlikte yaşamaya mahkum ettiğimiz bir dini idrak etmeye çalışıyoruz. Kimseye bir şeyler anlatılmasına müsaade edilmeyen, bunun için de:"Senin dinin sana benim dinim bana", ya da:"Sen ne biçim Müslümansın ki Müslüman olmayanlarla konuşup samimiyet kuruyorsun?" şeklindeki ithamlara sarıldığımız bir dini...