Kelebek Etkisi

        Ruhuma dokunuyor kelimelerin... Kısa, sessiz, bir o kadar soluksuz ve de sağır edici! Kıvranıyorum avuçlarında, fark edemiyor musun bunu? Küçülmek ya da büyümek etmiyor fayda; hiçbir limana, kıyıya, kıymığa.

        Bak! Gördün mü?! Ne de güzel uçtu kuş! Yoksa bir gençlik mi şu dağ başında dalgalanan? Ya da... Ya da gençliğinden kaçan bir kelebek?! Biliyor musun; bir hafta imiş kelebeklerin ömrü. Ya da yalnızca bir gün... Tek başına en sade haliyle bir... Neden ölümüne doğru uçar ki bir kelebek? Kim kovalıyor onları?! Hangi celladın eseri bu esaretin bedeli?!

       Bak! Bak! Şuraya bak! Gençliğimiz de takılmış peşine. Kabul edelim, yaşlandık. Zamandan hâttâ zamanlardan yeni yaşlar çaldık. Kim bilir kaç kelebeğin ömrü var çaldıklarımızda? Kelebekler de hırsızlık yapıyor mudur sence?

    Sessizliğin... Susmaların... Tırmalıyor yaralarımı. Ufak tefek sorular soruyorum oysa ki! Dur... Dur tamam gitme! Özür dilerim. Sen gidince... Karanlık oluyor buralar. Sen yokken sevemiyorum bu kuytuları. Korkuyorum. Bilir misin ben en çok karanlıktan korkarım. Çok... Hem de çok! Bu kadar acz olduğum için affet... Hangi canavarın evi aydınlıktadır ki?! Saklanmak istemiyorum artık! Özgür olmak istiyorum. Misâlen rüzgâra karşı değil de rüzgâr ile birlikte koşmak istiyorum. En büyük isteğim nedir bilir misin? Zerrelerime kadar yok olmak ve ard-ı mefkûddan sonra zerrelerime kadar vahdet-i vücudumu hissetmek, bu sefer dünya ile birlikte. Bunlar, bu dünyevi istekler, “sana zorsa bırak yanayım; kolaysa esirgeme...”

İnsan olmasam da olur hâttâ pek de fevkâlede olur. İnsanlık bana göre değilmiş ki. Baksana üstüme başıma. Fesim sarığıma; ruhum bedenime ne de duruyor iğreti. Ruhu yamalıysa insanın... ah gözleri kör olsun devamları yazamayan kelam-ı eşreflerin!

Eşref? Eşref... Ş R F. Şeref. Onu da şu kelebek çaldı neslimizden! Bulup yok etmeli onu! Parçalamalı kanatlarını, bacaklarını kırmalı! Gözlerini kör etmeli! Kaçma mağlup kelebek! Kaçamayacaksın benden! Sakın ola ki geçmesin o bir günlük ömründen kaçmak eylemi! Celladın ben olacağım! Ben olacağım... Benmişim? Benden kaçıyormuş demek bütün kelebekler... Kanlıymış demek bu eller! Güneş, dünya, gökyüzü... Bu yüzden bu kadar...! Bir kelebeğin kanıymış demek bu! Dünyayı kelebeklerin kanıyla boyamışım demek! Farkım yokmuş bir cellattan...

Peki madem, tadını çıkartmalı bu kaosun! Önce karanlığı yok edeceğim! Sonrasında da aydınlıktan kaçan tüm canavarları! Ölüm kokana kadar nefsim, yankılanana kadar ruhum yakılan her şerefin ardında olacağım! O zaman tüm insanları yok etmeli! Yoksa... Kendime mi son vermeli? İyisi mi bir tepeden atlamalı! Ya da... Şu nasr-ı diyâr eylemiş kalbi buradan söküp atmalı mı? Farkım yokmuş bir cellattan... Bir cellattan da farkım yokmuş!

Bak! Şuna bak! Bir kelebek daha uçuyor, ölümüne doğru zaar! Senden bir şey rica edebilir miyim? Bana da, bu varlığa da uçmayı öğretir misin? “Sana zorsa bırak yanayım, kolaysa esirgeme.” Kim bilir belki bir kelebektir insanın celladı.