Limancı - Part 2

Hatırladığım kadarıyla, pek de soğuk olmayan bir akşam vaktiydi. Annem, arada sırada esen ve bizi ürperten soğuğu kesmek için kapının olması gereken yere rengi koyulaşmış bir muşambayı sabitlemişti. O şeyle oynamayı çok severdim. Her giriş çıkışımda değişirdi mekânım. Ben hiç evime girememiştim ama. Hastaneye gitmiştim bir doktor olarak, okula gitmiştim bir öğretmen misali, parka bile gitmiştim çocuk var sayarak varlığımı. Daha doğrusu varlığımı sayarak her gitmelerimin sonucu bir parka çıkıyordu. Bu sefer Canavar girmişti çok başka bir varlığa bürünerek. Hala daha hatırlarım, kaba saba ellerinin, heybetli görüntüsünü meydana çıkartmak için koyu muşambayı nasıl araladığını. İstemsizce gülümsemiştim. Nedenini hatırlamıyorum, yalnızca gülümsediğimi ve celladımın gözlerinin bana sabitlendiğini hatırlıyorum. “Celladıma Gülümserken Çektirdiğim Resmin Arka Satırları”nda büyük bir korku vardı. Biliyordum açıkçası beni sevmediğini. Velhasıl kelam ümit ediyordum, bir gün sever diye. Çünkü ben onu seviyordum. Canavarlar da sevilmeyi hak ederdi.

Annem, yere bir örtü seriyordu o esnada. Babam gelince, hemen onun elindeki poşetleri almıştı. Hepimiz acıkmıştık. Kuralımız gereği, yine kimse fazla doymayacaktı. Fakat nedendir bilmem o gün herkesten çok daha fazla doymuştum. Annem bana daha fazla yemek vermişti. Bakışlarımla teşekkür edebilmeyi ümit etmiştim. Bana bakmıyordu fakat. Canavar’ın gözleri üzerimdeyken, onunla ortak bir nesneye bakmak istemiyordu sanırım. Bitirdikten sonra yemeğimi, her zamanki köşeme çekilmiştim bez bebeğimle. Amacım, o günün de hayatımdan usulca gitmesine izin vermek ve konuşabileceğim o günün gelmesini beklemekti. Aslında yarından ümitliydim. Her günün yarını konuşabileceğim gerçeğiyle dolup taşıyordu bana göre. Karşıma geçip bana baktı uzun uzun. Süzdü bütün bedenimi baştan aşağı. O anda da saklanmayı o kadar çok istemiştim ki… Bakışlarımı önüme kelepçelemiştim. Biliyordum bu bakışı. Ablam bu bakışlardan sonra gitmiş ve bir daha gelmemişti. Ablamı özlememe neden olan bakışlardı bunlar. Karşımda babam yoktu sanki. Bıyıklarıyla, sakallarıyla oynamaya başlamıştı. Annem, kardeşlerimi de alıp gitmişti. Nereye gittiğini bilmiyordum fakat gitmişti. Yüzüme dahi bakmamıştı. Oysaki korkuyordum ve anneme sığınmayı umuyordum. Sarılabildiğim tek şey bez bebeğimdi. Sırıttı adam, varlığım kadar ürperdim; yokluğum kadar sindim duvara. Dişlerindeki karaltıların kâbusum olacağını bilmiyordum. Kara ellerini uzattı bana doğru. Bana ilk defa dokunmuştu babam.