Pelerinsiz Kahraman

Bir âbisi olmalı insanın. Her şeyden ve herkesten kaçıp saklanabileceği. Saklambaç oynayabileceği. Kimi zaman en güzel kahkahalarda tınısına eşlik edeceği. Kimi zaman da gözyaşlarını silecek bir “adam” olmalı.

Belki kan belki de can bağından fakat kimi zaman öyle bir insan ki… Masallar bitmek bilmez mesela onunla. Prens’in Pamuk Prenses’i öperek uyandırmaması elinden geleni yapar. Tıpkı; cadının elmayı vermesini engellemeye çalıştığı gibi. Âbi başkadır. Her şeyden evvel seni koruyacak bir diğer kahramandır. Saçlarını dağıtarak seven, şapkanın önünü indirip seni kızdırmaya çalışan, pelerinsiz kahraman.

Belki birçok kelime sıralanabilir bir âbinin varlığını anlatmaya. Ben de dahil olacağım bu sefer bu listeye. Çünkü “dünyalara değişmeyeceğim bir âbim var benim.”

Kimi zaman birçok bocalama yaşarız. Ya düşeriz ya da sendeleriz ya da henüz kalkamamışızdır yerden. Kalkmak, dayanmak zor gelir. Bazen nefes almak bile zor gelir hatta. Düşünceler susmak bilmez. Dalgalar çarpar kıyıya. Sen dinlersin ama anlatamazsın derdini. Ne olacağını bilmeden beklersin bir çukurun aydınlanmasını. Bazen, “ Bitsin artık bu oyun. Ben oynamak istemiyorum!” dersin. Haykırırsın böyle! Nafiledir. Annene, babana anlatamayacağın kadar küçük fakat altından kalkamayacağın kadar da büyüktür yükün. Bir kayanın kenarına oturduğunda ya da bir denizin fısıltılarını dinlediğinde yanına gelip de oturan dostundur; “Hadi kalkın, üşüteceksiniz.” Diyen ise âbin. “Dünyalara değişemeyeceğim bir âbim var benim.”

Ne yazık ki sigara içer kendisi. Oysaki oldum olası sevmem o illeti. Sevdiklerimi elimden daha çabuk almak için sabırsızlanan, ağzı sulanmış bir canavar gibi adeta. Ne büyük bir çelişkidir ki, onu sigarasını içerken izlemeyi de ayrı severim.Sağ eliyle sol göğüs cebini yoklar, sigarasının kutusunu çıkartmadan alır sigarasını, yakar usulca. Arabadaysak eğer, sol elinde durur sigarası. Cam da açıktır biraz. Sol elinin iki parmağı arasına sıkıştırır sigarasını. Baş parmağı da şakağında. Yola öyle bir bakar ki… Sanki uçsuz bucaksız bir arazinin sonunu görmeye çalışıyor ya da ufuk çizgisinin kalınlığını hesaplamaya çalışıyor. Bu işin görünen tarafı elbette ki. Kafasında kim bilir hangi işlerini hallediyor. Hele bir de duygusal bir müzik varsa arka fonda… Demeyin o bakışlara, sormayın nedensizliğin nedenini… Yine de sevmem sigarasını. Eli ne zaman gitse göğsündeki sol cebe, derin bir sessizlik ve belki de bir boşluk kaplar aile çemberinde ona ait olan yeri. İçimden isyan ederim ama elini takip etmekten de öteye gidemem. Âbi sonuçta. “Dünyalara değişmeyeceğim abim var benim.”

Çay içmeyi sever mesela. Herkes sever elbette ki. Fakat onun çayı farklı. Demi orta kıvamda olan bir bardak çaya üç şeker atar önce, muhabbetle karıştırır ve afiyetle içer. Çayı pek sevmeyen ben bile büyük bir heyecanla, sabırsızca ve defalarca eşlik ederim ona. Çünkü bilirim; her bardak çayın muhabbeti ayrı bir tat bırakır damakta. Ve yeniden; çünkü “ dünyalara değişmeyeceğim bir âbim var benim.”

Ne zaman baksa gülerek, ne zaman gülümsese ya da bir başka parıldar gözleri. Kahkahaları kısadır onun. İçtendir ama. İki, bilemedin üç hecedir kahkahası. Dünyaya meydan okuyan yalnızca üç hece. Oysaki bizler kahkahalarımızla cümleler kurarız ve hatta romanlar bile yazarız. Meydan okuyabildiğimiz şey ise karanlığımızdır.

Karanlık demişken çok sever siyahı. “ Siyah olmazsa beyazın kıymetini nasıl anlarız?” Karanlıktan korktuğumda ondan anladığım taktiği uyguluyorum biraz biraz: “ Korkma- Yönet”. Her şey bizim zihnimizin karanlıkla oynadığı küçük bir yanılsama oyunundan ibaret. Mesela, karanlık bir odada, oturan bir adam silueti gördüğünüzü varsayalım, ışığı açtığınızda montunuzun asılı olduğu bir sandalyeden ibaret olduğunu göreceksiniz. Bunun gibi işte. Tıpkı “ dünyalara değişmeyeceğim âbim” in varlığı gibi.

En çok da onu kıskanınca kızar bana. Sesini kalınlaştırır, yorgunluğun nakışlandığı hafif sakallı yüzünde koyu tonlarda bir ciddiyet alır yerini. Sağ işaret parmağı da havada, “Kıskançlık kötü bir şeydir.” Der. Fakat siz koyun kendinizi benim yerime. Bakışlarınızla sarıldığınız, her zaman yanında olmak istediğiniz, varlığı bile ayrı bir güç olan âbiniz var, kıskanmaz mısınız bir başkası ona bakınca? Ya da o bir başkasına gülerek baktığında? Birileri onun şeker sayısını ezberlemeye başladığında? Sarıldığınızda kulaklarınızda yankılanan sese yabancıların da ortak olacağını bilmek de mi kıskandırmaz sizi? Âbi bu. Paylaşılabilir mi hiç. Hele ki yanında huzur bulduğunuz bir limansa. Varlığı güç olan bir kuvvetse. Yine de pelerinsiz bir kahramanım, “dünyalara değişmeyeceğim bir âbim var BENİM!”