Tavşan ve Yorgun Kadın

Şubatın kara soğuğunda, yağan karın romantikliğinealdanamayacak kadar yorgun bir kadın vardı uzakta. Yürüyordu, kimse yargılamıyorduonu, çünkü zaten kendini sorguluyordu. Ne işi vardı? Ne yapıyordu? Bilmiyordu.Yolunu kaybetmişti ve kaybola kaybola doğru yolu bulacağına inanıyordu.Arkasına taktığı o küçük aşığını umursayacak kadar değerli görmüyordu artık.Gittiği her sokakta, her kafede her yerde hem de her yerde o küçük aşığı vardı.Bir zamanlar başının üstünde tuttuğu, tutkulu aşkından kalan küçük yadigâr; Çirkinve sevimli olduğuna inanmadığı, yalancı, riyakâr, saygısız o küçük aptal tavşanıgörmezden gelmeyi yeğliyordu. O hain, küstah tavşana olan sevgisi hatırlamadığıbir yaz gecesinde yorulmuştu ve istifasını istemişti. Kadın da tereddütsüzkabul etmişti o istifayı. İşte o gün bugündür o tavşan kadının peşinden gelmeyisürdürmüştü. Dağ, tepe, koy demeden peşinden geliyordu. Bir gün kadın yeterdemişti, yeter! Tavşana dönüp ondan hesap sormak istemişti, uğraştı ama tavşansağırdı. Ona bağırdı, çağırdı, kızdı ama karşılaştığı kayıtsız tavır bukızgınlığın içe dönükleşmesini sağladı. Sonuçta ne vicdanı ne de kulağı sağırolanlara hissettiklerinizi söyleyemezsiniz. Kadın da bunu bu tavşan sayesindeanladı. İşte bunları düşünürken ıssız bir ormanda “Zaman İstasyonu” diye deanılan bir tren garının varlığını fark etti.”Eee…“ dedi ve döndü. “Binmelimiyiz?” diye soru sordu kuyruğuna. Ki kuyruğu çoktan binecekleri treni seçmiştibile. Tabi ki onu dinleyen olmadı. Niye dinleseydi ki zaten? Niye dinlesin? “Bulanet tavşanı neden dinleyeyim?” diye bağırdı istemsizce.  Bunu hep yapardı. Bir şekilde içiylekonuşurken sesi yükselir, istemsizce sesli bir diyaloğa girerdi. Bundan hiçkurtulamadı. Tavşana takılmayıp, “Gündüz” adı verilen “Gelecek” trenine binmeyekarar verdi ve bu sefer tek kişilik bilet aldı. Tavşanı da ıssız ormanıniçinde, bu tren garında bırakmayacaktı. Eğer bir yere ait olmazsa yine onubulurdu çünkü. Hayır, tabi ki yanında da gelmeyecekti. Şaka mısınız? Onu korkularınıniçinde bırakacaktı. Evet, onu o istasyondan korkularının içine gönderecekti. “Karanlık“ seferine bindirecekti. Onun yeri eskiydi artık.  Öyle böyle derken saatin geldiğini fark ediptavşanı trenine bindirdi. Arkasına bile bakmadan gidecekti ama bu kadaryüreksiz olmadığını fark edip, dönüp baktı. O tavşan, duygusuz dediği tavşan varya ağlıyordu. İster istemez gözleri doldu. Ağlamak istemiyordu, artık onun içindamlamayacaklardı yaşlar.  Döndü ve kenditrenine gitmeye başladı tavşanı düşünerek. Cam kenarına almıştı biletini. Gecemanzaralarını severdi. Pek bir şey görünmezdi geceleri ama o düşüncelerininaçtığı manzaralardan bahsediyordu zaten. Bu sefer manzarası tavşandı. Gitmesiiçin uğraştı ama olmadı, bu manzaradan kurtulamadı. Çünkü tavşan onun yanındaoturuyordu. Gördüğü onun yansımasıydı. Tren hareket ederken o yorgun kadınşaşkınlıkla tavşana bakakalmıştı…

Image title