Evcilik Oyunu

Önce ilgi, alaka, kendini şımartacak bir karşı cins arar insan. Sonra onunla daha toz pembe bulutların üzerinde bir kuş gibi kanat çırparak gezer tozar, duygularının ihtiyaçlarını giderir. Onu çok sevdiğini zanneder, özler, düşünür, onsuz olamam der. Alışkanlık mı yoksa gerçekten sever mi bilmez. Bir teklif etmeye karar verir ya da teklif almayı hayal eder. Bütün cesaretini toplar, çıkar sevdiğinin karşısına... Ama bu birliktelik teklifi değil, aynı hayatı paylaşma düşüncesidir.

Hiç düşünmez benden iyi bir anne ya da baba olur mu? Hazır mıyım, yapabilir miyim? Maddi imkanlara sahipse biraz da özgüveni aldıysa çıkar yapar teklifini ya da hemen -evet- der düşünmeden. İsteme heyecanı, yüzük takma mutluluğu "ben ona sahibim, o benim" duygusuyla takar yüzüğü parmağına..

Sonraki hayaller heyecanlar daha farklıdır. Gelinlik veya damatlık bakılır. Küçüklüğünden beri hayalini kurduğu kumaşlardan modeller beğenir; artık giyecektir o gelinliği, damatlığı. Yeni bir evi, yeni bir hayatı olacaktır. O büyük gün gelir çatar. Nikah masasına hiç düşünmeden oturur. "Nasıl bir hayat yaşayacağım", "doğru insan mı", "bir ömür yaşayabilir miyim", "doğru bir anne baba mı" diye düşünmeden -EVET- der.

Düğünde herkesle beraber coşar oynar eğlenir, ilgi odağı, o düğünün sahibi onlardır. Bütün insanların mutluluk dilekleriyle başlar yeni hayatları yeni evlerinde. İlk birkaç ay her şey mükemmeldir oynadıkları evcilik oyununda. Kocasını sabah işe gönderir öpücüklerle kadın. Bütün gün akşama eve gelmesini bekler. Onun için yemekler yapar, daha çok onun sevdiği yemekler pişer evde. Akşam gelir kocası, beraber yenir yemekler, yapılan kahveyle çayla televizyon karşısında bitirirler koca günü...

Koca karısından ayrılmak istemez; ne zamandır beklemiştir onunla kendi evlerinde vakit geçirsin. Ama mecburdur gitmeye... Karısını öper kucaklar çıkar evden. Koyulur iş yerine gitmeye. İşyerinde bütün gün çalışır hem de bilir evde onu birini beklediğini, ona yemek yaptığını düşünür; bekler eve gitmeyi. Ama cicim ayları öyle böyle biter. Kimi öğrenir yakında evlerine yeni bir bireyin dahil olacağını kimi bekler o güzel haberi 'olsun artık' diye.

Zaman geçmiş seneler olmuştur. Başlar artık kavgalar evde. Adam arkadaşlarıyla vakit geçirmek ister, kadın "artık yetişemiyorum" der. Adam işten eve gelince derli toplu ev, güzel yemekler ve gülen yüzle kapıda beklenmek ister. Kadın biraz da olsa benimle ilgilen, güzel sözler söyle takdir et beni der. Yavaş yavaş başlar bozulmaya evlilik denilen evcilik oyunu. Arada bir mızıkçı vardır ama herkes birbirinin üstüne atar suçu. Kimse kuralına göre oynamaz oyunu. Kadın adamın mızıkçı olduğunu, adam kadının mızıkçı olduğunu söyler. Tartışma büyür büyür kavgaya dönüşür. O ilk yıllarda sevgi dolu, evde yangın kokusu, toz pembe gözlerde alevler vardır. Evin içinde başlar kavgalar, kıyametler kopmaya. Kadın adamın, adam kadının canını yakmak ister. Çocuklar arada zaten; yanmış can acısıyla ağlar.

İkisi de koşarlar bir zamanlar "ben onu istiyorum; evleneceğim" diye yalvardıkları ailelerinin yanına. Evlilikleri için çaba gösteren, onların her zaman yanında olan ailenin ağzında tek bir cümle:"Sen bilirsin, emin misin?" -Kim karışır ki karı koca arasına... Gene bir şey düşünmeden öfkeyle verilmiştir karar.

-Bıktım artık dayanamıyorum.

Oysa hiç düşünmemiştir gene bıktı yapamıyor mu olmuyor mu? Öfkeyle, içindeki buruk gözyaşlarıyla girer adliye kapısından içeri. Bekler duruşma salonu önünde, onun hiç yüzüne bakmadan. Korkar çünkü nedenini bilmese de... Hakim sorar:"Sebep?" Avukat cevaplar:"Şiddetli geçimsizlik". "Peki" der hakim. Tek celsede boşanmışlardır artık. Kadın baba evine, adam ana evine dönüş yapar. Çocuklar annelerinin yanında sorarlar "BABAM nerde?", babalarının yanında sorarlar "ANNEM nerde?" Bundan sonra düşünerek mi yürüyecekler bu hayatı.

Cık, çocuklarının gece bir yandan yataklarında uyur numarası yaparken, bir yandan döktükleri gözyaşlarından ne kadar haberdarlardır peki...

NOT:Bu yazıyı yazarken yemeği yaktım eyvahhhh!!!!!