“Sessizlik herkesi korkutur.”
Bütün gece kafamda yankılanan bu cümleyi bir türlü anlamlandıramadım. Ya anlam bütünüyle anlamını yitiriyorsa, bu mümkün müydü? Peki ya, anlamın oluşturduğu kavramlar bütünü, olay ve oluşuma göre değişiyorsa. Kavramın meydana getirdiği bir bütün, herhangi bir olayın etkisi altında kaldıysa o kavramın bütünlüğü bozulabilir miydi? Bu sonuca nasıl varılabilirdi?
Cümlenin oluşturduğu karmaşıklık içinde uyumaya çalışırken bir yandan da şöminedeki yanan odunları izliyordum. Odunların çıkardığı ses kulağımı doldururken uykuya biraz daha yaklaştığımı hissettim. Karanlığa gömülen gözlerim derin bir uykuya kavuştu.
Aydınlık, hâkimiyeti karanlığın elinden alırken gözlerim aydınlığa kavuşmak için can atıyordu. Aniden açılan gözlerim aydınlıkta kaybolurken yavaş yavaş beliren cisimler beynimde canlanmaya başlamıştı. Yavaşça yattığım koltukta doğruldum. Şömineye baktığımda köz haline gelmiş olduğunu gördüm. Çıkan duman salonu bütünüyle sarmıştı. Boğazıma takılan gıcığı öksürerek bastırdım. Geç yatmanın verdiği yorgunluğu bedenimde hissedebiliyordum. Sızlayan belimi elimle yokladıktan sonra ayağa kalktım. Banyo merdiven altında bulunan kapının karşısındaydı. Ama banyoya gitmeden önce beni tedirgin eden cesede bakmak istedim.
Pencerenin köşesine ilerledim ve perdeyi hafifçe kaldırdım. Ceset yoktu. Şerif Parker almış olmalıydı. Cebimden köstekli saati çıkardım. Saate baktığımda sabahın sekizi olduğunu gördüm. Ne diye bu kadar erken uyanmıştım ki. Yorgun bir şekilde banyoya yöneldim.
Yüzümü yıkadıktan sonra aynada duran yüze baktım. Hiç tanıdık gelmiyordu. Otuzlu yaşlarda gösteriyordum. Gözlerim uykusuzluktan kızarmıştı. Kulağımı geçen siyah saçlarım dağınıktı. Elimi suya tutup saçlarıma sürdüm. Kısa bir şekil vermeden sonra banyodan çıktım. Karnım acıkmıştı. İlk karnımı doyurmalıydım. Kendime geldiğimde mutfağa girdim. Masayı ufak çaplı donattıktan sonra kettleda ısınan suyu poşet çayın bulunduğu kuplu bardağa koydum. Bir yandan atıştırırken diğer yandan da bugün yapacaklarımı düşünüyordum. İlk şerifin yanına gitmeliydim. Şüphesiz şerif burası hakkında daha çok şey biliyordu. Yerel halkın tuhaf davranmasına bir türlü anlam veremedim. Neden bana tuhaf bakıyorlardı? Belki de beni bu kasaba da istemiyorlardı.
Kahvaltı merasimi bittikten sonra bulaşıkları sudan geçirdikten sonra evyeye dizdim. Evin içi havasızlıktan boğuluyordu. Hava alması için salondaki sundurmaya bakan pencereyi açtım. Dışarıdaki temiz hava birden içeriye hücum etti. Saf oksijeni alan bedenim birden rahatladı. Tenime değen soğuk havanın etkisiyle titredim. Dışarıya baktığımda sokakta kimseyi göremedim. Fazla evde durmadan paltomu alıp hemen çıktım.
Sokağı ölüm sessizliği bürümüştü. Rüzgârın kulağımda oluşturduğu uğultu, tabelaların sallanırken çıkardıkları gıcırtı, kaldırımlara dizilmiş ağaçların tepesindeki yaprakların hışırtıları aynı ahenkte ritim tutarken gözlerim etrafta canlı bir şeyler arıyordu. Merkeze yaklaştıkça sokaklardaki hareketlenmeler gittikçe artmaya başlamıştı.
Kiminle göz göze gelmeye çalışsam anında başını çeviriyordu. Bu gerçektende sinirlerimi bozmuştu. Hafızamı kaybetmem, hiçbir şeyi hatırlayamamam kimsenin suçu değildi. Kime kızabilirdim ki.
Düşüncelerden sıyrıldığımda merkeze geldiğimi anladım. Merkez birazda olsa kalabalık görünüyordu. Hiçbir yere uğramadan şerifin binasına girdim. Bina sade görünümündeydi. Herhangi bir farklılık gözüme çarpmıyordu. Duvara monte edilmiş panolarda raptiyeyle sabitlenmiş küçük kâğıtlar bir küme şeklini almıştı. Merdivenden yukarıya çıkarken arkamdan birinin seslendiğini duydum:
“Hey bayım!”
Arkamı döndüğümde koyu yeşil renkteki üniforması bol gelmiş, siyah kısa saçlı bir adam bana bakıyordu. Ellerimle tutunduğum tırabzana dayanarak aşağıya birkaç basamak indim.
“Şerif Parker’a bakmıştım. Kendisi burada mı?”
Adam elindeki defteri yanındaki yüksek masaya bıraktı ve yanıma geldi. Elini uzatarak konuşmaya başladı:
“Ben şerif yardımcısı Addy.”
Adamın uzattığı eli sıktım. Benim bile tanımadığım kendimi nasıl tanıtmalıydım? Adam kendimi tanıtmamı bekliyor olmalıydı. Konuyu değiştirmek istedim.
“Şerif Parker nerde?”
Şerif yardımcısının yüzü birden değişti. Kaşlarını hafifçe çattığını gördüm. Somurtan yüzünü buruşturarak yukarıya yöneldi.
“Siz burada bekleyin bayım, ben geldiğinizi şerife bildireyim.”
Koridorun sağında bekleme yeri için ayırtılmış gibi duran koltuklara oturdum. Şerif Parker’a ne sormalıydım? Merak ettiğim konu neydi?
Bunları aklımda kurgularken şerifin yanımda durduğunu geç fark ettim. Ellerini her zaman yaptığı gibi kemerine takmıştı. Hafif sırıtarak:
“Ne oldu bayım? Dalmışsınız.” Dedi.
Yanımda duran adama bakarak ayağa kalktım. Hiç beklemeden aklımı kurcalayan soruları sormaya başladım:
“Cinayeti işleyen bulundu mu?”
Şerif yüzünü ekşiterek arkasını döndü.
“Benimle gelin bayım, bazı şeyleri öğrenmeniz lazım.”
Bu yazıya 0 yorum yapıldı.
Hey Sen! Hadi yorum yap...
Cevap yazdığın kullanıcı: Fatih Emre