Mustafa'nın Vedası

"Sen bi' haber ver yeter" demişti küçük Mustafa: "Gitmeden son bir kez göreyim seni"... Taşınıyordu ailesi ile birlikte çok sevdiği köyünden. Virane evler, yaz-kış farketmeksizin her gün soğuktan üşümemek için kardeşleri ile birbirine sarılması, okula gitmek için saatlerce karda yürümesi, mahalledeki çocuklarla ettiği kavgalar ve dahası... Hepsi geçti gözünün önünden Mustafa'nın. 8 yaşında olması hayal gücü sınırının yaşı ile orantılı olması anlamına gelmiyordu. Kafası da iyi çalışıyordu hani... Sordu birden kendi kendine yaşını hiçe sayarcasına: "Ne var ki burada güzel olan? Neden seviyorum ben bu kasabayı?".

Adımlarını atarken eşyalarını yükledikleri kamyonete doğru, yine kendinden beklenmeyen, yaşının önüne perde olacak bir cevapla taçlandırdı sorusunu yalnızca yüreğinin duyacağı içten bir fısıltıyla: "O"...

"Lâ Havle"(1) çekip devam etti minik adımlarıyla... Adımları minik, ama aklı büyüktü... Annesinden öğrenmişti "Lâ Havle"nin anlamını da zaten. Sıkıldığında, içine bir kasvet çöktüğünde sığınağı olmuştu "Lâ Havle"si... Anlamını öğrenmek için şehir kütüphanesine kadar gittiği, kütüphaneci Yasin amcanın yardımı olmasa da bulacağına emin olduğu o iki kelimeydi sığınağı. Sürekli tekrarlaması gerektiğini biliyordu öğrendiklerini. Ve tekrarlıyordu: "Kuvvet ve kudret, yalnızca Allah'tadır"...

İsimlerini bilmezdi Allah'ın... Yalnızca bunu bilirdi ve tekrarlamayı hiç ihmal etmezdi. O minik dünyasının ve geniş hayal gücünün anladığı kadarıyla; her yanından bela akan o köyden ancak bu şekilde sıyrılabiliyordu. Ancak bu şekilde kendini soyutlayıp, O'nu düşünebiliyordu... Sıkıntılar karşısında:"Off!" demeyi adet edindiğinde, 'ana öğüdü' olarak çıkmıştı karşısına "Lâ Havle". Ve hiç ikiletmemişti anasını...

Her gün olduğu gibi o gün de yüzü yararcasına soğuk ve sert bir rüzgar vardı. Artık alıştığı bu sert soğuğu da "Lâ Havle" ile aşmayı denedi eskiden olduğu gibi... Etkisinin olup olmadığını hiçbir zaman öğrenemeyeceğini düşündüğü, ama sırf ana öğüdü olduğu için kullandığı o iki kelime...

Aklı, yine mekan ve zaman kavramlarının karmaşasından kurtulmayı başardığında, yeni evine doğru yolu yarılamıştı. Babası şoför koltuğundaydı. Annesinin kucağında, adının önüne yerleştirilen 'en fazla sevilen evlat' sıfatıyla ön koltukta, babasının yan tarafında oturuyordu. Kardeşleri arka tarafta, yeni evleri ile ilgili neş'eli bir şekilde konuşuyorlardı sanki Mustafa'yı ikna etmek istercesine... Hiç bir zaman ikna olmadığı, sırf 'O' var diye ayrılmak istemediği o lanet köyden ayrılmanın herkes için daha iyi olduğuna ölene kadar inanmayacağını biliyordu. Ama ayrılıyordu işte. Hayalgücünün başına bela olduğu, daha ne olduğunu anlayamadan ayrıldığı, veda etme fırsatı dahi bulamadığı, şöyle doya doya son bir kez bakamadığı köyünden ayrılmanın, ölene dek onu nasıl bir kasvet dehlizinde bırakacağını ve bu dehlizde sağa sola sürükleneceğini düşündü. Ve sustu.

(1) "Lâ havle ve lâ kuvvete illa billahil aliyyül azim" ifadesinin kısaltılmışı.

Etiketler: veda elveda la havle