Olmak ya da susmak

Aynada yüzüme bakıyorum. İki yanağımda neredeyse simetrik olarak duran iki tane beneç arpıyor gözüm.  Sakallarım yüzümü gizlemiş bir şeyler saklıyorlar gibi. Dudaklarım hissizleşmiş ne gülümsüyorlar ne üzülüyorlar. Gözlerime kayıyor gözlerim. Kendimle ilk defa bu kadar dikkatli karşı karşıya geliyorum. Gözlerim duygusuz bakıyor bana. Sanki aynada ki ben bana kızgın, bir şey yapacak gücü kalmamış ama hala bir umutla sakince bakıyor bana. Gözlerimi kapıyorum. Uzaklaşıyorum bu dünyadan.

Hiç görmediğim bir yerdeyim. Hayatıma girmiş bütün insanlar karşımda duruyor. Onlara doğru bir adım atıyorum, ayağım takılıyor tökezliyorum. Karşımda ki insanların bir kısmı kayboluyor. Bir adım daha atacakken ayağımın hala bir yere takılı olduğunu fark ediyorum ve düşüyorum. İnsanlardan kalanlar yine eksiliyor. Kızıyorum avazım çıktığı kadar bağırıyorum. Ayağa kalkmaya çalışıyorum. Ellerim dizlerim yaralar içinde kalıyor yere yığılıyorum. Karşımda çok az insan kalıyor bu sefer. Nefretle bakıyorum karşıya. Gözlerimden yaşlar dökülüyor. Sürünmeye başlıyorum. Süründükçe bir parçam kalıyor yerde. Her parçayla bir kişi eksiliyor karşımdan. Kızıyorum kendime. Neden onlara ulaşmaya çalıştım diye. Tek başıma iyiydim aslında. Aynı işlemleri bu sefer terse doğru gerçekleştiriyorum. Ben geri gittikçe insanlarda geliyor yerlerine. En son arkamı dönüyorum herkese. Uzaklaşıyorum onlardan. Birkaç tanesi geliyor arkamdan ben hızlanıyorum…

Gözlerimi açıyorum onlardan kurtulmak için. Terler akıyor yanaklarımdan gözyaşıylak arışmış. Duşa giriyorum. Sıcak suyu açıyorum ve öylece duruyorum suyun altında. Su soğumaya başlıyor. Kendime geliyorum. Çıkıyorum duştan.  Aynaya bakıyorum. Ama ayna bana bakmıyor.

İnsanlarla konuşmak istemiyorum. Susuyorum. Çok dinleyip çok az konuşmayı seçiyorum. Böyle daha mutlu oluyorum. İnsanlar ne çok seviyor konuşmayı. Anlattıkça anlatıyorlar. Tekrar tekrar anlatıyorlar. Sadece gülümsüyorum anlattıklarına. Gamsız diye nitelendiriyorlar beni. Bilmiyorlar içimden geçenleri. Konuşmak zor geliyor genelde. Telepati yeteneğim olsa diye düşünüyorum. Boş hayaller kurmayı sevmediğim için aklımdan uçuveriyor hemen. Konuşmak zorunda kalıyorum.

Başka bir gün bir evdeyim. Bir de köpek var evde. Oradan oraya koşuyor. Oynuyorum onunla, kavga ediyorum. Ama konuşmuyor ya, konuşmamı da istemiyor. Çok seviyoruz birbirimizi.

Konuşmayı sevmemek bir psikolojik sorun olabilir mi? Ya da zihinsel bir engel? Bu sorular da uçuyor kafamdan çünkü asla öğrenemeyeceğim. Sonuca ulaşmayacak şeyleri düşünmeyi sevmiyorum. Saate bakıyorum, olduğundan hızlı ilerliyor akrep ile yelkovan. Sabit tutmaya çalışıyorum parmaklarım parçalanıyor. Zamanı da bırakıyorum kendi haline. Saate arkamı dönüyorum, uçurumun kenarındayım. Aşağısı gözükmüyor. Hava karlı ve puslu. İçimden bir ses adım atmamı söylüyor, hiçbir şey olmayacak diyor. Sese inat arkamı dönüyorum, uzaklaşıyorum uçurumdan. Yoğun karda zorlukla yürüyorum.Yanımda birkaç kişi beliriyor. Benimle birlikte yürümeye başlıyorlar. Soru sormuyorlar, ses çıkartmıyorlar. Nasıl olduysa anlıyorlar beni konuşmadan.

Gözlerimi açıyorum yataktayım. Başım çok fena ağrıyor. Yüzümü yıkamak için gidiyorum lavaboya. Karanlıkta kendime bakıyorum aynada. Sadece gözlerim belirgin gözüküyor. Yorgun düşmüşler. Yüzümü yıkadıktan sonra soğuk hava da üstüme birşey almadan çıkıyorum. Soğuk kendime getiriyor beni. Yürüyorum amaçsızca. Karanlık ve soğuk olduğu için kimseler yok dışarıda. Dönüyorum sıcak eve. Soğuk hep kendime getirmiştir beni. Bu yüzden kalın giyinmemeyi tercih ediyorum soğukta. Böylece hala hayatta olduğumu hissediyorum. Duygularımı almışlar gibi ne mutlu oluyorum ne de üzülüyorum. Saatin sarkacı hala sallanıyor. 

Bazen sorguluyorum her şeyi sorular soruyorum. Bazen susuyorum sadece boş veriyorum. Yatıyorum yatağa gözlerimi kapayıp dalıyorum rüyalara. Rüyalarda sessiz tıpkı ben gibi. 

Rüyalar da soğuk ve asabi.