Su, Çikolata, Hasta Bezi

Timin geçişini sağladıktan sonra tekrar Polis Evine dönmüşlerdi. Metehan sırtındaki çantayı odasına girer girmez yere bırakmış, doğruca banyoya yönelmişti. Yaklaşık üç saattir çişini tutuyordu. Mesanesi patlamak üzereydi, klozetin kapağı zaten açıktı. Sağ elini karşısındaki duvara dayadı. Sol eliyle fermuarını açıp büyük bir rahatlamayla idrarını yapmaya başladı.

Cemil koridorda Metehan’ın acelesini görünce meraklandı ve bir, iki saniye sonra peşinden odasına girdi. Gördüğü manzara karşısında gülmeye başladı.

“Genç ben özür dilerim. Sana çanta toplamayı göstermeden göreve götürdüm galiba. Hadi işini bitir temizlen sonra banim odama gel. Sana nasıl çanta toplanacağını göstereyim.”

Metehan rahat rahat işeyemeyecekti. Klozetle işini bitirdikten sonra üstünü çıkarttı ve duşa girdi. Su her zaman ki gibi sıcak değil soğukla ılık arasında bir yerlerde geziniyordu. Duştan çıkıp şortunu giydi. Çantasını boşaltmadan omzuna attı ve Cemi’lin odasının yolunu tuttu.

Kapıyı çalmadan Cemil açmıştı. Metehan Cemilin bu hareketlerinden bazen tedirgin oluyor, kendisinin sürekli izlendiği hissine kapılıyordu. Bu his dışarıda güven verse de her yerde her zaman olması tedirgin ediciydi.

“Gel Metehan. Bende hazırlık yapmıştım. Çay ister misin?

“Evet, olabilir ağabey. Bugün gerçekten çay içmeyi özledim. Sen kaç yıldır yapıyorsun bu işi?” diye sordu.

“On beş koca yıl, daha dün gibi ama ilk sürünmem, ilk atışım. Artık yaşlılık da başladı. Senin eğitiminden sonra bırakacağım. Düşünsene benim gibi bir adam trafik cezası kesiyor.”

Metehan güldü.

“Trafik cezası mı? Sen ve trafik cezası. En uyumsuz ikili olurdunuz.”

“Al çayını! Benim hayallerimi de sabote etmeyi bırak genç. Ben kendimi alıştırmak için neler çekiyorum burada”

“Tamam, ağabey özür dilerim ama gerçekten beyaz şapka sende komik durur!”

“Kaşınıyorsun!”

İlk defa bu kadar samimiyet kurmuşlardı. Cemil, Metehan’dan sırt çantasını boşaltmasını istedi. Çantadakilerin hiç birini artık kullanmayacağını, bundan sonra kendi gösterdiği hayati önemde olan materyalleri yanına alması gerektiğini söyledi.

Beş metre ip, 12 santimetre bıçak, yeryüzü örtüsü, alüminyum battaniye, dikiş takımı, kanama önleyici bandaj, her gün için yetmiş beş santilitre su, çikolata, hasta bezi ve görevin ihtiyacından fazla mühimmat.

Metehan hepsini anlamış hepsinin mantığını kavramıştı ama hasta bezine bir anlam veremiyordu. Neye yarayacağını çok merak ediyordu. İlk etapta sormak istemedi. Cemil bütün bu ihtiyaçların nasıl kullanacağını anlatıyordu. Olay hasta bezine geldiğinde eline aldığı bezi havaya kaldırdı.

“Bu ne boka yarayacak diye meraktan ölüyorsun değil mi? Bu senin hayatta kalmanı sağlayacak. Bazen o kadar uzun süre bir kayanın arasında kalacaksın ki değerini anlayacaksın.”

“Nasıl yani?”

“Az önce klozete işediğin gibi zamanı gelince biriktirmeden buna işeyeceksin genç! Mesanesiyle savaşan adam nasıl yapsın işini? Yarın sabahtan itibaren iç çamaşırı giymek yok. Bunu giyeceksin. Çantana da iki tane yedek alacaksın. Bundan sonra görevdeyken buna işeyeceksin!”