Efendim'e Doğru

Seni hayal etmek ya Rasulallah… Gözlerimi dünyaya kapatıp seni düşünmeye mahkûm bırakmak… Ve kilitlemek sımsıkı, yaratanın El-Mucip ismine sığınarak… Sana hayalen de olsa bir defa nazar etme lütfuna erişebilmek için ettiğim dualara icabet edeceği ümidiyle… Gören gözümü kör, duyan kulağımı sağır, konuşan dilimi lal edip yaratana teslim olmak… El-Fettah isminin tecelli edeceği temennisiyle… Sevgili için lal ve sevgili için yar olmak…
Sana yakın olmak ya Rasulallah… Senin eteklerinde gezinip, soluduğun havaya ortak olmak… Isındığın güneşle ısınmak ve ıslandığın yağmurla ıslanmak… Ey Âlemlerin hatırına yaratıldığı ve dualarımızın hatırına kabul edildiği… Hayalen yaşamak istiyorum seni… İzin ver sokulayım yamaçlarına… İzin ver başımı eğip cürmümü anlatayım kızarık bir vech ile… Aşk dileneyim affolunmak ümidiyle… Gözlerinin içine bakarak ‘Ente Rasulallah’ diyeyim ve boşalsın gönül pınarlarımdan aşk damlaları… Ama hayır hayır! Nasıl bakarım o rabbimin özen abidesi gözlerine bu günahkâr gözlerle… Nasıl seninle konuşma cüretini gösterebilirim hayalen de olsa… Olmaz efendimm! Nedamet libasını giydirmeden ve Tevbe kapısından geçirmeden tüm günahlarımı, devirmeden batıl ağaçlarımı nurunla hemhal olamam efendim… Biliyorum, sen günah deryasında kaybolmuş ümmetine kıyamazsın… Sen ki âşıkların deyimiyle; ‘iki parmağından nehirler fışkıran ve imdadına koştuğu orduyu suya kandıran…’ sın. Sen ki tüm mevcudatın ‘nefsim!’ dediği günde ümmetim diyensin. Böyleyken senden nasıl ümidimi keserim ey Nur-ul Kâinat…
Senin günahsızlığın kadar günahkârım efendim! Senin güzelliğin kadar çirkin ve senin haklığın kadar batılım. Senin tevekkülün kadar isyanım var benim. Ve senin yakın olduğun kadar uzağım liyakat kapısına… Çıkarma beni gözdenefendim! Kurak topraklardan kopup senin ikliminde yeşillenmeyi bekleyen bu acize izin ver. İzin ver ki; günah tohumları ektiğim toprağımda hakikat ağaçları büyüsün. Aşkının âşıkları dökülen meyvelerimi toplasın. Issız tepelerimde coşkunun türküleri okunsun. Tepeden tırnağa bürüneyim sevdana… Ve sevdam yanık gönüllülerin aynası olsun.
Seni bugün sevmek, ya Rasulallah! Gönüllerin gaflet kirine bulandığı bu günde sana olan sevdayı bir inci gibi koruyabilmek… Tertemiz sevebilmek seni, menfaatlerden, oyunlardan uzak… Kalbî bir dünyada senin hayalinle yaşlanmak… ‘O öldüyse ben niye yaşıyorum.’diyen Enes gibi, Mührüne âşık Ukkaşe gibi senin sevgine teslim olmak… Kalabalıklardan, fenalıklardan sıyrılıp sende fena bulmak…
Kâinatın hatırına yaratıldığı, sen! Bulutların bunalmasın diye peşinden koştuğu sen! İlk defa görmenin coşkusuyla uğruna şarkılar yazılan, sen! En zalim insanların yüreklerinde merhamet çiçekleri açtıran, sen! Asla inanmam diyenleri İslam neferleri haline getiren, sen! Ah efendim, ah sen! Ah bir gelsen… Gelsen de batılla kaplanmış hayatımıza hak çiçeklerini sersen… Yalancı sevdalara sevdalanan gönüllerimize lütfedip doyumsuz sevgini versen… Elimizden tutup çeksen bizi, yok olmaya yüz tuttuğumuz bataklıklardan… Hayatımızı esir almış gafil karanlıklardan… Bizi yolumuzdan çevirmeye çalışan asker-i şeytanlardan…
Bekliyorum efendim, bu kirli gönle lütfetmeni… Hiç hak etmediğimi bile bile sığınıyorum merhametine ve seni görmeden seven ümmetine olan sevgine… Ben de görmedim ya seni! Ve ben de seviyorum ya haddim olmadan! İşte bir umut bekliyorum efendim! Bekliyorum merhamet kapında en son sırada… Âşık ümmetlerinin hatırına beni de al yanına… Bırakma efendim kapının kenarında… Gül kokan, sen kokan kapında, destanlaşan sevdanı çekmişken vücuduma beni böyle yalnız bırakma efendim! Ahvalimi, sadakatsizliğimi ve kanserleşmiş imanımı sana arz etmeye geldim… Sevda reçetemi tutuşturmadan elime ve aşkının merhemini sürmeden kanserli kalbime imanımı ölüme terk etme efendim! Ellerim bomboş olsa da huzur-u dergâhında ve hatta hiçbir tutanağım olmasa da kendime dair, tek tutanağım sevgine ve merhametine olan inancımdır. Beni cansız bırakma efendim! Beni sensiz bırakma… Bırakma!..