Bir İtiraf

Dünya ne kadar da aldatıcı. Herkes, hepimiz toplandık düşündük onlarca yazı yazdık. Derdimiz adaletti. Dünya'yı kurtarmak, adaleti sağlamak, huzuru getirmekti. Evet bütün yazarların söykedikleri doğru ve gayet samimiydi. Samimiydi ki bizde yankısı oldu. 

Hepimizin ortak gayesi zulmü engellemekti. Bunun için farklı yollar ve görüşler sunduk. Ama sanki birşeyi atladık gibi. Hedefimiz doğru gidişatımız yanlış gibiydi.

Her insanın hayatında birbirine geçmiş birbiri ile alakalı daireler vardır. Kendi kalp dairesinden hanesinden, memleketinden, dünya dairesine kadar. Her bir dairede de farklı vazifeleri bulunabilir.

Zamanın Bilgesi bize bu durumu anlattığı yerde şunu söyler: "En küçük dairede, en büyük ve ehemmiyetli ve daimî vazife var. Ve en büyük dairede en küçük ve muvakkat, arasıra vazife bulunabilir. Fakat büyük dairenin cazibedarlığı cihetiyle küçük dairedeki lüzumlu ve ehemmiyetli hizmeti bıraktırıp lüzumsuz, malayani ve âfâkî işlerle meşgul eder." (11. Şua)

Biz problemi en büyük dairede dünyada gördük ve ordan başladık. Fakat problem insandı. İnsanın nefsi,bitip tükenmek bilmeyen arzuları, istediğini elde etmek için yaptığı zulümlerdi, kendi hakkı için başvurduğu hukuksuzluklardı. Yani insanın nefsiydi. İnsanı çözmeden ne problemi çözmek mümkündü ne de dünyaya huzurun gelmesi.

Dünyaya huzurun gelmesi için neşteri kendimize; nefsimize vurmalıyız. Kendi benliğimiz de her şeyi yerli yerine oturtmalı, düzeni sağlamalıyız ki huzurun başlangıcını yakalamış olalım.

Tuğlaları kırık dökük olan binaların atakta durmasını bekleyemeyiz. Bireylerin de içini düzeltmeden toplumu değiştiremeyiz.