Halüsinasyon

Anne kokusuna, her gün çay içtiği o kıvrımlı bardağına,kalemine ama en çok da kelimelere özlemi oluyor insanın..Geçmişinden kaçmak ancak yine de ona tutunarak yaşamak diye bir gerçek var ve bu gerçek bizim kabullenemediğimiz kadar gerçek. Kaç sabah kaç akşam geçmişti burada ve ben sadece ilk 5 günü sayabilmiştim. Gücüm yetmemişti kalan günleri saymaya. Saat dördü çeyrek geçiyordu ve biliyordum birazdan otuzlu yaşlardaki hemşire elinde beyaz iki adet hapla girecekti içeriye. Hapları dilimin altına gizleyecek ağzımı açacaktım. O da her defasında inanacaktı buna. Taşlaşmış yataktan kalkacaktım, birlikte bahçeye çıkacaktık. Hastanenin köşesinde her zaman boş olan banka oturacaktık ve biliyordum yine gelecekti o. Gelecekti ve kolundan sıkıca tutan iki görevlinin arasında debelenecekti. Onu beyaz şeritleri olan asfalt yolda sürüklüyorlarken arkasına dönüp yine bakacaktı bana ve gülümseyecekti. Ancak ben ona gülümseyecek fırsatı yine bulamayacaktım. Oturduğumuz banktan kalkacak on adım kadar yürüyecektik bahçede ve ben her zaman ki sakinliğimi koruyacaktım. Verdikleri serumlardan ve buranın soluduğum havasından dolayı olduğunu bahane edecektim kendime. Akşam olacak odalara yemek dağıtılacaktı. Önüme her gün gelen ama adını henüz bilmediğim çorbayı kaşıklamaya zorlanacaktım. Ters dönüyordu burada dünya. Çorba soğuk, su ılık olurdu. Buraya geldikten tam bir hafta sonra görmüştüm onu. Bahçeye görevlilerden kaçarak geliyordu ve her defasında bana gülümsemeden gitmiyordu. O bana her gün gülümsemişti de ben ona bir kez gülümseyememiştim. Her zaman ki gibi pencerenin kenarında geçirmiştim geceyi. Aradan iki hafta geçmişti ancak onu bir kere bile gülümserken görememiştim. Gözüm kapıda iken her zaman ki oturduğum bankta onu bekliyordum. Oradan koşarak çıkmasını, gözlerinde ki heyecanı, alnından akan terleri, yalın ayakları yerle her buluştuğunda kulağıma uzanan o sesi özlemiştim. Gelmişti ancak yalın ayaklarından gelen ses bu sefer telaşlı değil yorgundu. Saçları dağılmış, yüzünde tırnak izleri vardı. Daha üç adım atabilmişti ve yapması gerekeni hatırladı. Kafasını bana çevirdiğin de gülümsemesini beklemiştim ancak o ağlıyordu ve çok geçmeden yere yığılmıştı. Bedeninin yere serilişinden günler sonra odasına gitmeye cesaret edebilmiştim. Odada taşlaşmış bir yatak vardı sadece ve onun üzerinde duran toka. Tokayı elime aldığımda anımsamıştım. Bana gülümsediği her anımda saklıydı bu toka ancak yorgun ayak seslerin de atılmıştı bir kenara. Belki de o gün bu tokayı kalbinin en ücra köşesine kilitlemişti o. Hemşirenin anlattığına göre buraya öyle biri hiç gelmemişti. Onun gördüğüm halüsinasyonlardan biri olabileceğini söylediler. Yanılıyorlardı. Bir halüsinasyon bu denli gerçek olamazdı.