Yanlış Yapanı İkaz Herkesin Vazifesi

Ülkemizde yaşanan sorunlar listesinin üst sıralarında, bu aralar 'dindarlığı ile bilinen' toplulukların sürtüşmesi yer alıyor. İhtimalleri dikkate alarak özellikle iki grup arasında yaşanan sürtüşmeyi yazmaya çalışacağım. Herkesin malumu; 17 - 25 Aralık haftasının üzerinden bir yıl geçti ve ülkede zaten karışık olan durumlar, iyice çetrefilli hale sokuldu. Peki ama neden?

İddialar milyonlarca dolarlık -görüntü ve ses kayıtları ile kanıtlandığı iddia edilen ama takipsizlik kararları ile üstü örtüldüğü ifade edilen- yolsuzlukla alakalı... 'İddia' diyorum çünkü malesef adli sürec nihayete ermediği için ne olup bittiği konusunda herhangi bir hükme varılmadı.

Hükümet Neden Gemileri Yaktı?

İki açıdan ele almak lazım durumu. 'Yolsuzluk yaptılarsa' ve 'yapmadılarsa' şeklinde...

1. Yolsuzluk Yapıldıysa

yolsuzluk-operasyonu-yazar-gorusleriEğer iddia edildiği gibi milyonlarca dolarlık yolsuzluk söz konusu ise hükumet kanadından bu operasyonlara tepki gelmesi son derece normal. Olabildiğince agresif davranıp işi oldubittiye getirerek, bu işe bulaşan herkesi 'paralel' şeklinde etiketleyip sunmak yapılabilecek tek şey gibi görünüyor. Çünkü bu iddialar doğruysa eğer, zaten bu kadar büyük yolsuzluğa bulaşanlar er ya da geç cezalandırılacaktı ve o yüzden gemilerin yakılması sonucu değiştirmez.

Hükumetin agresif hamleleri başarıya ulaşırsa birçok kişi ömrünü hapislerde çürütmeyecek, aksine söz konusu para ve türlü gayrimenkullerle günlerini gün edecekler...

Eğer yolsuzluk var ve bu agersif hamleler üstünü örtmek için yapılıyor ve başarısızlıkla sonuçlanacaksa, o zaman zaten sonuç değişmeyecek. 'En kötü karar, kararsızlıktan yeğdir' düşüncesiyle yapılmış bu hamleler, yolsuzluğa bulaşanların yine ceza alması ile sonuçlanacak. Her şeye rağmen olayın failleri ellerinden geleni yapmış olacaklar en azından...

2. Yolsuzluk Yapılmadıysa

Eğer yolsuzluk yapılmadıysa, ortada gerçekten de hükumeti alaşağı etme düşüncesi vardır. Bu durumda da devlet refleksi kendini korumaya matuf hamlelerde bulunmaktadır. En mantıklı şey de 'hukuku çiğneme dahi olsa' olabildiğince agresif ve hızlı davranmaktır. Ki zaten süreç başladığından beri gördüğümüz şey de bu... Yani hamleler hızlı ve alabildiğine agresif.

Bu noktada akıllara şu sorular da geliyor tabi:

  • Eğer yolsuzluk yoksa neden adli sürecin önü tıkanıyor?
  • 'Saat aldığımı iddia eden şerefsizdir' diyen bakan neden sonradan saat aldığını fakat parasını ödediğini ifade etti.
  • Nasıl oldu da dinlemelere takılan 'oğlum sen gayriresmi danışman olduğunu söyleyeceksin, o kadar' sözleri, bakan çocuğunun ifade tutanağına aynen geçti.
  • Neden 'polisler koydu' denen paralar geçtiğimiz günlerde 'bizim değil' diyenler tarafından hem de faizi ile birlikte geri alındı?
  • Bir bakan neden 'herşeyi Başbakan'ın emri ile yaptım. Memleketi rahatlatmak için istifa etmesi gerekir' minvalindeki sözleri ile kendisinin de istifa edeceğini belirtmiş, ve sonrasında özür dileyerek partisine geri dönmüştür.

Yukarıdakiler gibi belki onlarca soru sıralanabilir iddia edilen yolsuzlukla ilgili. Fakat ben kısa tutmak ve olaya bir de diğer cepheden bakmak istiyorum.

Camia Neden Gemileri Yaktı?

Burada da durumu iki açıdan ele almak lazım. 'Yolsuzluk yapıldıysa' ve 'yapılmadıysa' diye...

1. Yolsuzluk Yapıldıysa

yolsuzluk_operasyonuEğer iddialar gerçekte ve sahiden bu denli büyük bir yolsuzluk varsa burada camianın tutumu da son derece makul. Zira 160 ülkede açılan okullarla -kim ne derse desin- ülkemizi ve dinimizi dünya genelinde en geniş anlamda temsil eden topluluk olarak Müslümanca bir tutum sergilediklerini söylemek yanlış olmaz.

Hatırlayın, İhlas Holding battığında ne olmuştu... Gazete manşetlerini ya da kanallardaki haberleri bilmiyorum unuttuk mu? 'Yeşil Sermaye Battı' diye başlayıp, Müslümanlara yüklenen yüzlerce haber gördük. Dindar insanlar bir anda ülkede başı önde gezer olmuştu. İmaj bu; zira bozulunca düzeltmesi kolay değil...

O yüzden bu açıdan bakıldığında, bu kadar büyük bir hırsızlık varsa ve soyulan da milletse, eninde sonunda ortaya çıkacaktır ve dünya bir gün bu iddiaların ayan beyan ortaya çıktığında 'demek Müslümanlar da aynı' diyecektir. Camia ise temsil ettiği değerleri ve dinimizle ilgili dünyanın bakış açısının bozulmasını minimalize etme adına yapması gerekeni yapmış, ülke tarihinin en büyük yolsuzluğu olması ihtimali bulunan 17 - 25 Aralık olaylarını haberleri ile desteklemiştir. Ki eğer böyle bir yolsuzluk varsa, 'Müslümanım' diyen herkesin yapması gereken de budur...

Bu duruş, ilerde yolsuzluklar kanıtlanırsa "demek ki Müslümanlık çalıp çırpmak değilmiş" dedirtecektir tüm dünyaya...

Aynı zamanda ülke içinde şu an hükumete yönelik olumsuz duruş sergileyen pek çok kesimle olan mesafenin de azalmasına matuf bir hareket olmuştur. Dindar insanlarla bahsettiğim kesim arasındaki mesafeler de olabildiğine azalmış, insanlar daha fazla empati yapar olmuştur.

2. Yolsuzluk Yapılmadıysa

Bu durumda hükumetin baştan beri iddia ettiği durum söz konusu demektir ve ortada devlete yöneltilmiş bir balyoz vardır. Fakat kişisel görüşüme göre hükumet kanadının baştan beri iddialar ve adli süreç konusundaki tutumu ve yaptığı açıklamalar, bu düşünceyi benim açımdan imkansız hale getirmiştir.

Hadi diyelim ki başta emniyet ve yargı camianın elindeydi. Varsayalım ki öyleydi... Peki onca sürgün, atama ve tüm yargıyı Adalet Bakanı'na bağladıktan sonra hala bu çekince niye? En azından şu an adli süreç işletiliyor olsaydı, bu ihtimalin inanılır bir yanı olurdu.

Umuyorum ki kardeşin kardeşi kalem ve sözleri ile vurduğu bir dönemi daha olabildiğince hafif sıyrıklarla atlatırız. Ülke olarak sağcısı solcusu, dindarı ateisti, siyahı beyazı, erkeği kadınıyla artık tek bir şeye ihtiyacımız var; DÜRÜSTLÜK.

Esselam.