Suret

Pek tanınmayan ama yerli yerinde sözlerle şarkı yapan bir adam "Titrek dudaklar yalnızlıkta üşür." demiş. Ne kadar da haklıymış meğerse. Kışın en soğuk gününde bile kıpkırmızı duran o dudaklar, sevdiğim yârim gidince tir tir titremeye başladı. Ama içime doğru titredi o dudaklar. Anlatamadığım derdimi bana hatırlatmak için avaz avaz bağırdı resmen. Gerçi ne ben onu anladım ne de o benim anladığımı söyledi.

İkimiz de apayrı düşünürken başka bir şey, başka cümleler kurar oldu. Benim içim acıyordu, dudaklarımın ise canı. Ama acıyan başka bir şey vardı. Acısı yüzünden susmak yerine adeta bir palyaço misali makyaj yaparak etrafındakilere kendisinin ne denli mutsuz olduğunu, mutluluk rolü yaparak kanıtlamaya çalışıyordu. Sahte bir suret vardı sanki bedenimde. Benim bile tanımadığım sahte ve yabancı bir suret. İnanamıyordum ona, çünkü kimse onun ne halde olduğunu anlamıyordu. Olayı öyle bir kapatmıştı ki kendisinde öyle bir kaybetmişti ki en derinine bile insek kimseyi bulamazdık. İnsanlara yalan söylendiğinde nasıl olur da insanlar hiç şüphelenmeden ona katılıyordu anlayamıyordum. Suretime güvenmiştim. Benim acımı unutup başkalarının acılarını sanki bir örümcek ağıymış gibi kendisine yapıştırıyordu.