Duyguları Yönetmek ve Yönlendirebilmek

Hayatımızın belirli dönemlerinde, kendimizi mutsuz ve yalnız hissederiz. Nasıl davranacağımızı ne yapacağımızı, kendimizi nasıl ifade edeceğimizi kestiremez ve çoğunlukla içimize kapanırız. İçimizde halledemediğimiz durumlarda, duygularımız öfkeye dönüşür. Ya da kurtulmaya çalıştıkça farklı şekillerde çevremize yansıtırız.

Zihin, bahane olduğunu kabul etmediğimiz, birçok nedene sarılabilir: Parasızlık, aile sorunları, iş sorunları, duygusal sorunlar, şanssızlık ve kadersizlik.. Ya da "Ben bir zamanlar aslında şöyleydim böyleydim ." diye anlatarak ve kendimizi de buna inandırarak, eksiklik duygusundan kurtulmaya çalışırız.

Neye inanırsak zihin o yönde çalışmaya başlar; yeniliklere pek açık olmayan zihnimiz, ya hazırını almak ya da duyguların yönlendirdiği ilkel şekilde ilerlemek ister. O yüzden alışkanlıklarımızdan vazgeçmek ve yeni bir alışkanlık edinmek zordur.

Duyguların yönetimi demek, zihin ve düşünce kontrollerini ele almak demektir. Her insan, kendi içinde, iyi olduğu kadar kötü duygulara da, aynı oranda sahiptir. "iyi, dürüst, düzgün .." gibi terimlerle nitelendirdiğimiz insanlar, kötülüklerden arınmış olanlar değil, onları kötü yapabilecek olumsuz özelliklerini aşağıda tutabilmeyi başarmış, kendilerine söz geçirebilen insanlardır.

Üzeri örtülen her sorun, giderek kendimizden uzaklaşmamıza neden olur ve sadece kısa süreli çözümler katar hayatımıza. Oysa ki tüm tedavi süreçlerinde kalıcı iyileşme; kişi değişime, kendine en yakın olan yerden başladığında, mümkündür.

Olmak istediği değil, olduğu yerdir, kendine en yakın yer. Yalnızken, mutsuzken, ipsiz sapsızken belki, beş parasızken, dibe vurmuşken "ben hallederim değil, sorun yok değil, desteğe ihtiyacım var." diyecek kadar açıkken..

Duygular, vahşi atlar gibi başıboştur. Gün boyunca ne uç şeyler aklımıza? Ne çok şey düşünür hayal ederiz? Fakat bizim verdiğimiz şekillere göre elenerek, duygu düşünceye düşünce hareketlere dönüşür. Ve insanlar bizi; iyi kötü ağırbaşlı, samimi, dürüst vs. olarak tanımlarlar.

Duygularımızın terbiyesinde herkesin sözünü dinlediği, ortak ya da kendi kavramları vardır; Toplumsal değerler, kişisel görüşler, eğitimler, inançlar, ailemiz ve yaşadığımız hayatta, bize etkisi olan, tüm iç ve dış şeyler…

Duygularımızı iyi yönetemeyip, üzerine iletişimde kötü olduğumuz zaman, bu değerler birbirleriyle çakışır ve insanlar kırılır, yaralanır, dışlanır, hırslanır, nefret kusar, “biz ve onlar” olarak kendilerini sınıflara böler.

“Kendini geliştiren her ne ise onun peşinden koşmalı insan.” Düşüncelere değil, düşünceleri kendine hizmet ettirmeli, onlara hükmedebilmeli.

Diğer yandan sorunlar, hayatımızın her aşamasında, en iyi olduğumuz zamanlarda dahi, bizi bırakmayacaklardır. Ve her zaman, hallettiğimiz bir sorundan sonra, başka bir şeyin peşinden koşmaya devam edeceğiz.Üstelik yeni sorunlar edineceğiz. (Tek dileğimiz bir ev almak olduğunu zannettiğimizde evden sonra birde araba almak istediğimizi fark ederiz. Elimize, hayal edemeyeceğimiz para geçse, muhakkak biraz daha fazlasını ister, “şunu halledeyim de ondan sonra tamamdır.” deriz. Ama hayat devam ettiği sürece sorunlarda, çözüm arayışları da aynı şekilde devam eder.)

Olaylara bakış açımızı değiştirdiğimizde, sorun sayılabilecek birçok şeyin kendiliğinden yok olduğunu fark ederiz.

Hayatımızı kolaylaştırmada çok önemli olan para, aslında bir amaç değil, bizi amaçlarımıza ulaştıracak bir araç olduğunda, daha değerlidir. Yani “ şu meslek iyi para kazandırıyor ben onu olmalıyım.”  değil Çok iyi bir doktor olmalıyım, çok iyi bir öğretmen olmalıyım. Ya da çaldığım bir müzik aleti varsa, onu en iyi şekilde çalmalıyım. Yaptığım resmi çok iyi yapmalıyım. Çok iyi ev/ iş kadını olmalıyım. Çok iyi bir aşçı olmalıyım… Her ne isem onu çok iyi yapmalıyım, gibi.

Her hangi bir psikoloğa, terapiste gitmeden önce kendi tedavimizi önce kendimiz yapmalıyız. Kontrol edemediğimiz uç bir durum dışında insanoğlu kendi içinde bu güce fazlası ile, sahiptir. Sadece, öncelikle oklarını dış dünyaya değil kendine çevirdiğinde bunu fark edebilir.

Kendimizle olan ilişkilerimizi düzenlediğimizde, hayatta bizimle olan ilişkilerini düzenleyecektir. Aksi halde hayat, en güçsüz gördüğü yerden dalar insana. En ufak bir olumsuzlukta, gözünün yaşına dahi bakmaz. Kendimizle olan ilişkilerimizi başlangıçta ufak değişikliklerle, şöyle güçlendirebiliriz:

-Kişisel algılamak: ( Gereksiz alınganlıklar, gereksiz kaprislere neden olur. Belki de söylenen sözün sizinle hiçbir ilgisi yoktur. O nedenle her şeyi üzerimize almamak gerekir.)

-Güçlü rolü oynamak. ( Gerek aile gerek toplumun gözünde kabul görmek için taşınamayacak kadar sorumluluk almak demektir. Üstesinden gelinemeyecek bir yük almak her iki tarafı da mağdur eder.)

-Duyguları açıkça ifade etmek: ( Eğer görünmez olsaydım ya da kimse beni tanımasaydı şunları şunları yapardım” diye bir kere bile içinizden geçirdiyseniz yeterince açık değilsiniz demektir ve buda psikolojik bir yüktür.)

-Aşırı fedakarlık: (Vazgeçemediğimiz birkaç kişi dışında yapılan aşırı fedakarlıklar, psikolojik olarak eksiklik tamamlamaktan başka bir şey değildir. Fedakarlığın aşırısı ilgi satın almaktır.)

-Yüklerinizden kurtulun: ( İnsanlarla ilişkilerinizde sizi aşağı çeken ne varsa atın üzerinizden. Bu insanı kötü alışkanlıklardan kurtulmak kadar rahatlatır. Mesela asık suratlı insanlardan kaçarak uzaklaşın. Gülüşü ve sohbeti güzel olan, kendinizi yanında rahat hissettiniz arkadaşlıklara sarılın.)

-Kelimelerin gücünü iyi kullanmak: Bir Hint atasözü şöyle der; “Sözlerinize dikkat edin, Ya pencere açarlar ya duvar örerler.”

-Pozitif Kelimeler kullanmak: ( Aynı anlamı veren kelimelerin yer değiştirmesidir.)  “Çocuğunuza mesela,”Yalan söyleme” değil de doğruyu söyle gibi, ya da “bu kıyafet sana yakışmamış” yerine, “bence senin rengin mavi.” Gibi.

Arzu Aytekin