Ayrılık

“Nasıl katlanacağım ben sensizliğe?” dedi genç kız.

“Asıl ben nasıl katlanacağım sensizliğe?” dedi erkek.

İkisi için de ayrılık çok zordu. Daha çok bir şey yaşayamamışlardı henüz ama mecburi bir ayrılıktı bu, olması gerekiyordu. Zaten mecburi olmasa gitmezdi ki erkek. Bırakmazdı sevdiğini yalnız başına, tam da işte buldum O’nu dediği anda bırakıp gitmek çok zordu onun için. Kız içinse geride kalmak ve beklemek zordu ama bekleyecekti onu.

“Gidişim her nereye olursa olsun dönüşüm hep sana.” dedi erkek.

Döneceğine inandırdı kızı. Zaten şüphesi de yoktu ki. Birbirlerini bir anda sevmeye başlamışlardı. “En büyük aşklar nefretle başlar.” sözü sanki onlar içindi. Önce birbirlerine çok kızmışlar sonra da çok sevmişlerdi. Ne oluyor, nasıl oluyor ikisi de anlayamamış ama içlerinde bir şeyler kıpırdamış ve onları birbirlerine yakınlaştırmıştı.

“Önceden seni kovarken şimdi gitme, hep yanımda kal istiyorum.” dedi kız.

Birbirlerinden nefret ettikleri vakitti onu kovması, oysa şimdi onsuz geçen zaman haramdı sanki kıza. Onsuz güneş doğmasın, kuşlar ötmesin, hayat güzel olmasın istiyordu. İstiyordu ki her şeyi onunla yaşasın. Hayallerinde de o vardı artık. Dahası beraber hayal kurmaya bile başlamışlardı kısacık zamanlarında. Şimdiyse ayrılık giriyordu araya. Hayallerini yaşamaları için aşmaları gereken bir zaman dilimi onları bekliyordu.

“Seni çok sevdiğimi unutma.” dedi erkek.

Bu son sözüydü onun. Kız düşen gözyaşlarıyla sadece başını salladı, hiçbir şey diyemedi, kaldı. Sarıldılar, sımsıkı sarıldılar. Sanki birbirlerini hiç bırakmayacak gibi sarıldılar ama sonra erkek arkasını dönüp durmakta olan trene bindi. Kız yaşlı gözleriyle onu izledi. Tren hareket etti ve sevenleri ayırdı.