Dünden Bugüne Özgür Türkiye ve Komplolarla Yatıp Kalkmak

İktidar serüveni kitlelerin onayıyla başladı ve gücü elinde bulundurmanın hazzıyla devam etti. Şimdilerde ise komplolarla yatıp kalkma ile devam ediyor. Ötekilerin sesi olarak geldi Ak Parti iktidara. Yıllardır hor görülen bir kesimin yanı sıra eşi menendi görülmemiş geniş kitlelerin hep birden onayını alarak, pek çok basın kuruluşunu şok edecek şekilde başladı iktidar serüveni. Her şey güzeldi... "Bizi anlayan" bir Başkaban hayali, sesimiz soluğumuz olan birinin bizi yönetmesi milyonları memnun etmişti. Bir de buna dünyaya meydan okuyan hali de eklenince herkesin keyfi yerindeydi.

Tabi bu durumdan rahatsız olanlar da yok değildi. İkna odaları, darbe çığırtkanlıkları, kitleleri şiddete yönlendiren güruhların sesi soluğu olan her türlü enstrüman durumdan rahatsızdı. Halkın içinden gelen, "muhtar bile olamaz!" denen biri herkesi hizaya sokmuştu! Neredeyse kendisi içeri girdiğinde 'tek ayak üstünde duran bir Türkiye' vardı artık. Halk nezdinde istenilen belki bu değildi aslında... "İnsanlardan bir insan olmak"tı önemli olan ama "buna da şükür"dü. Çünkü yedi düvele meydan okuyor olmak, geçmişe duyulan özlemin bir tecellisiydi ve sinelerde tatlı bir esintiye neden oluyordu.

Ülkeye hizmet edenlere idari kadro tarafından hiç olmadığı kadar sahip çıkılıyor, herkese hak ettiği değer verilmeye çalışılıyordu. Belki bazıları eskinin askeri gibi "daha eşit" bir statüdeydi son iktidar döneminde fakat "olsun, o kadar kusur kadı kızında da olur" diyordu pek çokları... "Komşularla sıfır politika" sloganıyla çıkılan yolda Müslümanların sözcüsü konumuna her geçen gün yaklaşan bir Türkiye vardı artık. Ve hedef büyümüştü:"Dünya devi olmak". Belki de yönetim katında birçok sorunun nedeni de buydu... Peki öyle miydi işin aslı?

Çıraklıktı, ustalıktı derken geldik 2013'e. Çıkarılmaya çalışılan fitneler sonunda baş gösterdi, ayrılıklar fitne nedeni olmaya başladı, birileri niyet okuyuculuğundan yakınırken yıllar önce, şimdi kendileri niyet okuyuculuğun startını verdi. Başta 28 Şubat olmak üzere pek çok dönemde yaşanan ve şikayet edilen; muhafazakar gazetecilere uygulandığı bilinen baskının benzerleri ülkemizde her kesimden medyaya uygulanmaya başladı. Artık "güç bende"diyen bir Adam mı vardı en tepede yoksa her şey bir yanlış anlaşılmadan mı ibaretti? Kimseye sansür uygulanmıyor, yapıcı da olsa eleştirmeye çalışanlara hak verildiği oluyor muydu? (Cevabı okuyucuya bırakıyorum)

Kamera başında sıkça görmeye alıştığımız Danışmanlar neden her konuşmada belli başlı bazı konuların üzerinde ısrarla "sorun yok" diyerek duruyordu? Ateş olmayan yerden duman çıkar mıydı? "Çıkmaz" demiş büyüklerimiz. Peki o zaman neydi sorun? Düşüncelerin bir anda dile getirilmesiyle kaybedilmesi muhtemel oy korkusu mu, yoksa başka bir şey mi? "Sevmiyoruz, istemiyoruz, korkuyoruz" demeye yürek yetirememek miydi problem?

Yoksa bu ülke için iyi bir şeyler yapmaya çalışan tek insan olmak mıydı arzulanan? Neydi çok merak ediyorum. Milyonlarca insan da benzer mefkureler etrafında haleler oluşturamaz mıydı? Kötü müydü bu ülke için, din-diyanet için uğraşmak? "Aldatmayan Müslüman değildir" anlayışıyla kucak kucağa olup, "aldatan Biz'den değildir" diyenlerden kaçmak da neyin nesiydi? Bunca yıldır ağzından yalan çıktığına şahit olunmamışların ardında başka şeyler aramak hangi kitaba , hangi adaba sığardı?

Kimse kusura bakmasın ama yakıp yıkanlar, yatıp kalkıp "komplo" soluklayanlar her şeyden önce ülkeye zarar verecektir. "En iyisini ben bilirim"i bize örnek olması gereken hiçbir büyüğümüz yapmamışken bu havaya girmemiz her şey iyiye gidiyorken bir anda ters yüz olmasından başka bir işe yaramayacaktır.