Esir

Hiçlikten doğar bütün Haykırışlar. Zaman sadece eksik parçaları tamamlar. Geride kalan o boşluklar animsatır sendeki yokoluşları. Yüreğine dolan mutsuzluğun gölgen olur arafla bedenin arasında. Tek bir seçim bitirecektir her şeyi. Ya dünyevi bir fani ya da ardındaki lanetin hayaleti olacaksın yarım bıraktığın her şey için. Bazen toprağında yeşeren bir fidan olmak isteyeceksin bazen de rüzgarın gölgesinde gizlenmek. Bedenine bağlanmış düğümleri çözmek isteyeceksin ruhunu özgür kılmak adına  ama seni bağlayan bu engeller çoktan ruhunu delip geçti bile. Arkandan gördüğün o sis kırıntısı ruhunun senden yokoluşuydu ebediyen. Ardında bıraktığı beden, içinde akan kanın esiriydi. Kıyım hiç olmayacak kadar can yakıcıydı ardında çoğalan çığlıklar arasında. Sen ise sadece bakıyorsun ardında bakışların çökük gözlerin yaşla. Belki de şimdi anlıyorsun yitirdiğin şeyi. Çünkü o giderken yalnız değildi. Bir çift tebessüm bir cift gözyaşı da kayboldu o yerini bilmediği ruhunda. Belki de bir gölge kadar yanıbaşında ya da bir okyanus kadar sonsuzluğa uzanmakta. Sen ise sadece resmediyorsun onu kaybettiğin bu limanda. Anlatımındaki boşluklarda arıyorsun tasvirini unuttuğun içinde barındırdığını bilmediğin ikinci bir sende Zaman omzuna dokunan bir el, sen ise onun varlığından habersiz onun esiri. Hapsolduğunu bilmediğin dünyandaki sahipsiz çığlıkların sahibi. Ne yeri doldurulabilir bir beden ne de özgür kalan bir ruh kalırdı senden geriye. Sadece kullanılmıştın kurallarını bilmediğin bu dünyada. İpleriyle seni hapseden karanlığın hapsindeydin. Umutların bir adım gerisinde, sonsuzluğun bir adım ötesinde. Bekliyorsun sana uzanacak o eli çaresizlikle.