İzmarit Lekeleri

İzmarit Lekeleri

Hey Hancı! Ayrılık likörü ve beyaz bir süt kat kadehime. Hey Hancı, bağlanıyorum bir düğüme! Sererek örttüm içimi. Kanıyor içimde bir izmarit. İzmaritin külleri saçlarımda. Bulaşmış ak düğümler kıvrımlarıma .Sevdim bir kadını az evvel içimdeydi. Bir hikayeyi anlatıyordu bana. Yudumluyordu likörü. Ağlaşıp kirpiklerini kırpar vaziyette. Baktım. Bildiğim halde uzaktım; kendime ve bu kadına. Belki düşüncelerimizde rastlaşamadık.Bir insanı bir insandan ayıran felaketlerden midir ? Bak işte ^Rüyalarda Buruşmuşuz^ . Hancı, beyaz bir süt kat kadehime!

Atladım bir trene raylar içimde. Saçlarımdaki küller alev alacak. Yanacağız diri diri. İlk defa yanacakmışız gibi. Uzaklaşmak, kaçmak, haykırmak raylara .

Yokluk sarmış sokakları eziliyor bir bir ayakaltlarında. Ne olurdu sanki işsizlik beynimizi bu kadar kemirmese. Sevdalanmasak kara kuşlara . Düşmek istemezdik bu denli yollara. Bak yılan gibi sarıyor. Nefes almadan kederleniyoruz bu dünyaya. Yağmur damlaları şıkır şıkır ses çıkarıyor. Yorgunuz evvela. Beyaz bir süt katalım kadehe. Efkar demleriz yağmur damlalarıyla. Susuz kaldık sular bizi. Dağ yamaçlarında evsiz kaldık ısıtır içimizi .

Yine aynı döngü içindeyiz. Sonbahar kuşatmış soluklarımızı. Etrafta sıkılgan yapraklar . Kokusu genzimi yakıyor. Korkak bir yıldız parlıyor tepelerden. Ben yine sana vurgunum. Yalnızlık, sarı ve kırmızı tonlarında .Bunu her mevsimde yaşıyorum. Sen yokken siniyor bu serzenişler toprağa . Söylesene hangi alemde noksansın ?Yer değiştireyim evrende mümkün müdür? Nefes almak ne zor bu kirli saadetlerle dolu şehirde . İzmarit lekesi sinmiş omzuma ,ellerime, dizlerime, yüzüme ...vurgun, ezilmiş zihnim. Sonbaharı ne de sever olmuşum . İçinde ciğerlerimden parçalar taşıyor .Yalnız kalmak ve göç etmek istiyorum ölüler mahallesine.En iyisi bir likör Hancı !

Ve yaprak oluyorum. Yaprak olup toprağa karışıyorum.Baktım kendime kenarları kıvrımlı, sarımtırak ve kederliyim.Hücrelerim, tüm ciğerlerim ölü bir kimya. Savruluyorum oradan oraya.Daha bir sararmış, yağmurda ıslanmış, karışmışım toprağa .İyi bir fikir değil yaprak olmak .Kurtar beni Hancı, bu karanlıktan ! Bir likör daha diktim kafaya:

Ve kuş olmak kemaline eriyorum . Kahvemsi bir gövdem ve kavislerim kıvrımlı. Baktım kendime gülümsedim .İlk defa kendi kendime gülümsedim.Kanat çırptım ,uçtum ve uçtum.Kanatlarım var artık! Nereye istersem oraya uçacağım .Özgürlük ne cezbedici bir kelime, bu gri suratlı insanlar arasında .Bakmam artık hiçbir insana başımı eğmem. Uçmanın tadını çıkarıyorum ve kuş olmanın . Yıllarca uçtum . Birgün geldi ve yoruldum .Her şey bir müddet sonra ölüyordu değil mi? Kuş olmanın da bir can sıkıntısı oluştu bende .Hancı, bir likör daha lütfen !İçtim likörü :

Ve bir aslana dönüşmüşüm. Güçlü olmak, birilerini ezmek, çiğ et yemek fasılları, bilirsiniz. Nasıl bir duygu? Tadayım öyleyse. Koştum ceylanların peşinden –koşmanın tadına da varmak lazım -defalarca yakalayıp kanlı bir zelzele koparttım. Zavallı ceylanlar, ölüme feryat ettiler. Her canlı ölümü tadacak değil mi? Haykırdım, nara attım. Duyan bütün canlılar, yanıma geldi. Kuş sesleri, yılanların konuşmaları, geyikler, ağaçlar, akarsular… hepsi şahitti. Kendi aralarında gücümü eleştiriyorlardı. Hep böyledir zaten güçlü güçsüzü ezer. Bunu bir de haykıracak tüm tabiata. Sonra yankısı bulacak seslerin tabii. Sonrası ezilmiş ve güçsüzler ordusu, bir lokmayı bir çırpıda yiyen aslanın saadetini izler. Hancı, insan olmak ne güzel bir ayrıcalık! Getir likörü. Diktim kafaya:

Kanıyor içimde bir izmarit, ölüyorum galiba. Yayılıyor kanlarım her yere. Tüm sayıklamalarımı duyan insanlar, tepemde toplanıyor. İç kanamalarım, susuzluğuma dem vuruyor. Hancı bir su…