Duvarın Arkasındakiler

Ruhuma açılan kapıya yani gözlerime bir bir taş koydum ve zamanla kocaman bir duvar oldu. Bazen duvarı yıkmaya çalıştım lâkin sonu ruhumda kapanmayan yaralar oldu. Bazen savaşmaktan bıkıp duvara yaslanıyor, geçmişimin gözümün önünden geçmesine izin veriyorum. Sonunda ise ağlayan ve saçlarını çekiştirip çığlık atan bir ruh kalıyor. Yardım bekliyor lâkin ne bir el uzanıyor ne de bir ışık... İçimdeki acı sanki bi katilin neşterle vücudumu parçalaması gibi... Artık etrafımdaki olayları algılayamıyorum gözlerim iple bağlanmış ağzım ise dikilmiş gibi...  Gözlerim sallanan boş bir beşik misali  canlı ama ruhsuz... Kelimelerimi bir bir uçurumdan atıyorum uçmaya çalışıyorlar lâkin lav damlaları kanatlarına düşüp kanatlarını yakıyor bu yüzden de uçurumun en dibine düşüyorlar...  Kendimi anlatma çabalarım yavaşça benden uzaklaşıyor duvara çarpıp ölüyor...  Yalnızlık güzel bir şey değil aksine her gün içime kapanmama neden oluyor ve bu öldürüyor beni. Ya dünya bana fazla ya da ben dünyaya fazlayım. Durmak istiyorum  aniden, sanki adım dahi atarsam herşeyimin parçalanacağı hissine kapılıyorum ve bu çok zor... Bir ışık arıyorum buluyorum da sonra ona doğru koşuyorum. Ona ulaştığımda ise yanlış ışığı bulduğumu anlıyorum ve o hayal kırıklığı deli ediyor insanı... Yardım çığlıklarım boş ümütlere dönüşüyor... O an anlıyorum ki hayatımın  en büyük hatasını o duvarı örerken yaptığımı anlıyorum. Ve o duvarı yıkabilecek tek kişinin ben olduğumu biliyorum lâkin artık çok geç... Ve bu da beni kararsızlığa itiyor... Bu ikilemde kala kalıyorum. Bu duvarı ören ben miyim yoksa çevrem mi? Duvarın arkasında renk cümmüşü varken bana düşen renk olmayan bir ortam gördüğüm tek şey karanlık ve aydınlık lâkin karanlıktan çok aydınlıktan korkuyorum ve bu beni çıkmaz sokağa itiyor... Sanırım bu kez sert düştüm ve kalkmaya mecalim yok... Image title
Not: Kardeşim Elifnur TURHAN ve sınıf arkadaşın Oğuz KAVUŞ' a sonsuz teşekkürler...