Kalbin Lisanı

Bu yazıya kalbin lisanı adını verdim. Ben bu dili yeni öğrendim… Çok akıcı bir yapıya sahip… Ve yazdım… Ha yazdım…

Bir an dedim ki kendi kendime… Rüzgar böyle efil efil eserken, dağlardan gelip saçlarımı okşayıp denize kavuşurken doğanın nefesi, nefesime nefes katan, puslu yolda adımlarını takip ettiğim, hep içimde olan ama üzerindeki sisi kaldıramadığım ve gizemini yeni yeni tam olarak çözdüğüm kadına hitaben birşeyler yazmalıyım içimden geldiğince… Pekala oldukça saçma olacaktır veya stabil… Belki standart olacak ama doğal olacak… İçten gelecek… Herşeyi abarttığımı biliyorum… Hiçbirşeyi tadında bırakamıyorum. Bu benim huyum… Kimine cennet gelir sözlerim, kimine duyması bile cehennemi andırır. İşte tam bu noktada yine kendimi tutamayıp abartarak, yine yeniden yazıyorum. Sen hep vardın ama kendini hissettirdikten sonra, işte o zaman yazma düzenimin bile dışına çıktım… Asla ve asla yazmak için yazmam… Biliyorum hissetmesem de yazamam. Hislerimi bu kadar açığa vurmam can sıkabilen bir etken olabilir. Kapalı kutu gibi olan kuşum… Bir noktada şunu hissediyorum ve söylüyorum… Saçlarıma sadece bir kere bile dokunmuş olsan da, şu an rüzgar bile bana senin elini hissettiriyor. Garip ama rüzgarı tutabiliyorum… Daha derinden hissettiriyor kendini. Bana herşey seni anımsatıyor galiba…  Gözyaşı, yüzük, rüzgar, ağaçlar ve kuşlar… Seni iç dünyam da abarttığımı düşünebilirsin. Belki de böyle hissettiriyor olabilirim. Ama benim bildiğim tek doğallık yazmak ile alakalı. Şu son 1 haftada o kadar ehlileştim ki… Sakinleştim ve durgun oldum… Birşeyleri görmeye başladım belki de. İçimde çocuk kaldım, ama dışımda adam oldum galiba. Bu kadar çabuk bir değişim beklemiyordum kendimde. Yada değişimim de en güzel ve en büyük etkenin sen olacağını öncesinde düşünemezdim… Şu an senin yanından ayrılmamın üzerinden 3 gün 1 saat geçmiş

Sen bilmesen bile saatleri hep sayarım… Çünkü bana senin kıymetini hatırlatıtorlar… Ama zaman bile sıkılmaya başladı artık, gülüşünü görememekten oldukça muzdarip durumda olduğunu da söyleyebilirim hatta zamanın….

Şu an balkonda oturmuş, kalemimi almış sadece denize bakıyorum… Bunları ben benden habersiz yazıyorum… Öncesinde bu balkona oturup yazı yazmayı da hiç sevmezdim bilir misin? Çünkü ne zaman gelsem yazamazdım. Birşeyler hissetmediğim için bir kelime, saçma sapan dahi yazamazdım… Yapamazdım…  Şu an çok güzel saçmalayabiliyorum. En azından bu rahatlığı hissetmek güzel birşeymiş. Çünkü herkesin beklentileri içerisinde saçma konuşmak insanlara irdelenmesi gereken bir şey olarak gözüküyor. Ama sen benim için en farklı dünyasın. 

Belki de sığındığım bir liman… Bir mabed… Sen ıhlıman’sın… Rüzgar gibi... Bu sessizliğe neden olan sensizliği, hiç ama hiç sevmemeye başladım… Galiba bir ömür boyu da sessizliğe neden olan bu etkeni sevmeyeceğim. Hepsi senin yüzünden…                                   

Bak sana komik bir örnek vereyim ne hissettiğimle ilgili… Hani çizgi diziler de olur ya… Pikaçu vardı orada, toydu bir zamanlar ama sahibi onu bulunca evrim geçirmişti ve daha güçlü olmuştu. Daha dirençli ve bilinçli… Artık elektrik şoku demeden kendisi atabiliyordu. Ha işte aynı öyle bir durumda gibi hissediyorum kendimi. Bu nasıl benzetme yaw haa hooow der gibisin. Teşbihte hata olmaz derler kuşum.

Herşeyin bana daha farklı gelmeye başladığı bir anda gibiyim… Sanırım sende olmak, seninle hayat bulmak, bu ağacı senin ellerinden geçen su ile beslemek böyle bir şey… O gözlerine iyi bak demiştin bugün… Üzerinde düşündüm biraz… Bunun üzerine şunu söyleyeceğim ki gözlerime öyle bir tül çektin ki görebildiğim tek şey, görmemi istediğin şeyler. Hoş bundan şikayetçi değilim… Gözlerime iyi bakıyorum ve gözlerim de senden başkasına bakmıyor… Bu aralar içimdeki çocuğa da hiç söz geçiremiyorum. Söz geçirebilseydim emin ol bunları yazamazdım. İyi ki çok yaramaz bir çocuğa sahibim. Bu konuda beni dinlememesi ve sana hitap etmesi çok güzel bir şey. Sanırım seni çok sevmiş. Nede olsa dün onu çok övdün… Ve sanırım onu kıskanıyorum… Hiç böyle güzel bir şey yaşamamışken, bir anda hayatın onun lehine geçmesi ve ona bu güzellikleri yaşatmaya başlaması, beni çok mutlu etti… O çocuk çok şanslı biliyormusun… Çünkü hayat ona hiç kaybetmeyeceği bir hediye verdi… 

Aslında bu yazıyı bir hoş geldin yazısı olarak daha önce paylaşmak isterdim… Ama ne bileyim, bu zamanı uygun gördüm… Hayat kapımı çaldın, ve ben kapıları sonuna kadar araladım… Şimdi içerdesin ve ben hoş geldin diyorum… Kabul eder misin bu hoşluğu… Ömür boyu evin sahibi olmak ister misin… Benim istediğim gibi…