Horgörü Sanatı

Hoşgörü, toplumları ileriye götürür mü?

Iyi görünüşe aldanırız - Horatius

Hoşgörü kavramına değinmekte yara görüyorum. Öncelikli olarak kendimize basit sorular soralım. Neyi hoşgörürüz? (Yanlış olanı) Yanlışı hoş görmek, sorunun bir daha yaşanmasını önler mi? (Caydırıcı niteliği olmayan, bir çeşit ruhsal zayıflık bildirgesi). 

Insanlığın binlerce yıldır, bir kalıba sokamadığı iyi ve kötü kavramı, hangi ölçütlerle ele alınmalı?

Iyi ve kötü kavramlarının algıdan algıya değişken olması dolayısıyla toplumsal normlar ortaya çıkmıştır. Toplumsal normlar; iyi ve kötü kavramlarının ilk sınırlayıcısıdır. Bu, yazılı olmayan kurallar dizisi; caydırıcı özelliği ile belli bir süre aktif rol oynamıştır. Gelişen dünyanın ihtiyaçlarına cevap veremeyen bu normlar, yerini yazılı bir sözleşmeye, devlete bırakmıştır. Devlet kavramının; bir sözleşme halinden çıkarak, halkın üstünde bir irade olması sonucunda; halkın iyi-kötü kavramı, tek bir adamın sözcüklerine emanet edilmiştir. Sonrasında gelişen devlet sistemleriyle birlikte, iyi ve kötü kavramları; dev anayasalara, millet iradesine, devlet iradesine ve kamuoyu müdahelesine emanet edilmiştir. O halde diyebiliriz ki; hoşgörü sadece karşıdaki kişinin insiyatifine emanet edilmiş bir bombadır. Yani hoşgörmenin tam olarak bir karşılığı yoktur. Kişinin öz tatmini olabileceği gibi, tevazu gösteren kişinin bir alçaktan farkı kalmaması durumuna da gelebilir. Somut dayanaklara ulaşmada zorluk çekecek olan 'sözde tevazu sahibi' kişi, karşı tarafın inkarı sonrasında, içinden çıkılmaz bir duruma düşebilir, hatta gerekliliği ispatlanamayan bu hareket, tümüyle gereksiz sayılıp sizi utanç dolu bir duruma, büyüklenme durumuna düşürebilir.

Hoşgörü, karşınızdakileri bizim istediğimiz gibi değil, kendi istedikleri şekilde mutlu edebilmek büyüklüğüdür. - A. John Robinson

Evet dostlarım, iyi görünüşe aldanıp, masum sandığımız kelimelerin ardına sığınmayı seçiyoruz... Biz erdemli insanlar! Nezaket maskaralığını bir kenarıya bırakıp, yapılması gerekenleri yapmak yerine, kolaya kaçarak kendimizi küçültüyoruz. Ne, yanlışı denetleme kararlığına sahibiz, ne de o yanlışı kabullenip düzeltme haysiyetine. Oysa "Adil hükümdarlar, haksız oldukları tartışmalarda kendi kendilerini mahkum etmekte hiç duraksamamışlardır*". Peki ya biz erdemli olanlar! Neden yanlışın düzeltilmesinde vesile olmak yerine, saçma hoşgörü gösterileriyle enerjimizi harcayıp, kötü olana çanak tutuyoruz ki? Evet abartıyorum sevgili dostum. Ben küçük olanın zahmetinden, büyük olanın adaletinden korkarım. Hatanın her türlüsü, yıkıma bir adım daha yaklaşmaktan öteye gitmez. O halde hoşgörü sadece bir yanlıştan ibarettir. 

"Astronomi, boş inançlardan doğmuştur; güzel söz söylemek hırstan, kinden, dalkavukluktan, yalandan; geometri cimrilikten; fizik, boş meraktan ve hepsi birden, hatta ahlak bile, insanın kendini beğenmesinden ortaya çıkmıştır*" Peki size sormak isterim: hoşgörü nasıl ortaya çıkmıştır? Olayı yanlışlarla sürükleyen bir laf cambazının şirinlik çabasıyla mı? Kendi alçakgönüllülüğüyle övünen bir kibir üstadının karanlık nefesinden mi fışkırdı hoşgörü kelimesi? Ah ne de masum, HOŞ-GÖRÜ.. En sinsi şeyler, "Bizim gibi davranıpta bizden olmayanlardır*"

Şimdi gelelim asıl sorumuza. Hoşgörü, toplumları ileriye götürür mü? Benim bu konuya bakışım olumsuz. Erdemin hüküm sürdüğü zihinler; mantık tabanında incelemenin mümkün olmadığı bir faaliyeti, bu yapay uzlaşmayı kusar. Çünkü erdem sahibi kişi, yemeği fazla tuzlu yemez; yemeğin nasıl yapılacağı konusuna önem verir. 

Bir ülke kurdunuz, kimleri alırsınız? "Ey sizler ki beni içi zehir dolu, hınç dolu bir adam sanıyorsunuz, insandan kaçar bir yaratık sayıyorsunuz, bilseniz bana ne büyük haksızlık ediyorsunuz!*" diyen bir huysuzu alır mıydınız? Kötü bir ses duyunca bayılan müzisyeni? Peki ya, yazarları alır mıydınız? Kılı kırk yararak dünyayı daha yaşanır bir hale getirmeye çalışanları? Bir yıl boyunca ayakkabı yeme sahnesi için uğraşan bir adamın hataya karşı tavrı nedir bilemiyorum.. Almayınız efendim. Beethoven' i, Mozart', Bernard Shaw' u, Schopenhauer' u, Chaplin' i. Ne gerek var bu adamlara? Doldurunuz devletin başına da eş dost, onu da hoşgören olur zaten. Yaşayıp gidiniz. Bu yazım için beni de hoşgörebiliyorsanız, size birazcıkta olsa hak verebilirim, ama sadece birazcık..