Varlığın Ötesi

Steve ve Carolina, deniz kıyısında bir bankta oturuyordu. Deniz boylu boyunca dalgalı. Evler, uzunca bir şerit üzerinde çakıl taşları gibi irili ufaklı dizilmiş. Gökyüzünde kararsız bir hava var. Külgrisi bulutlar yağmurun  habercisi. Denizin üzerine cüretkar bir çizgi çeken güneş ise son demlerini yaşıyor bugün için, karanlığın sabırsız bakışlarına yenik bugün de. Denize dönük duran bankların arkasında çeşit çeşit renklerle donatılmış ağaçlar hüküm sürüyor. Safran rengi yapraklara, zeytin kahvesi eşlik ediyor çoğunlukla. İntizamsız bir akşam, kaotik bir ortam.. Duygulara ve düşüncelere ket vuran inançsız bir ortam...

"Günlerce gelmeni bekledim akşam. Gecenin karanlığına büründüm güneşin yanı başında, bekledim. Kimi zaman unuttum benliğimi, hayatı. Kimi zaman savruldum gökyüzünde bir yağmur tanesi gibi. Kaybettim yaşamın sonsuz gizini, mutluluğu. Ama umudu hiç elimden düşürmedim. Kaydettim aklıma tüm güzel şeyleri seni umarak, asla dilimden düşürmedim. Aklımın sınırlarında gezine dururdu bir tanesi, ve can alıcı bir soru "Nedir bunca güzel şey, nedir senin için bu derin anlam". Sustum, söyleyemedim.. Saklı kalmalıydı güzel şeyler daima kalbimde.."

(SES)

"Ben soruyorum şimdi, nedir bunca güzel şey, nedir senin için bu derin anlam? Her daim tıkılmalı mı bir hapiste güzel anılar. Yenilere yer aç, susma artık. Bari onu üzme. Bir korkak gibisin, hatta korkaksın. Bizi bile koruyamamıştın" 

Steve iyice terlemişti ve sayıklamaya başladı. -"Gitme, Gitme.."

Steve içindeki durmak bilmeyen sese hakim olabilmek için elinden gelen her şeyi yapıyordu. Bir anlığına tüm düşünce akınlarına set ördü. Aklından akıp giden herbir sözcük kılcal damarlarında düğümlenmişti. Dalga boyları cansızlığa işaretti. Carolina dürttü.-" Steve?" 

Steve farkında olmadan bağırmış bulundu, -"Efendim?". Carolina bir an için bu tepkiyi anlayamayıp -"Ne bağırıyorsun be?"

-"Kusura bakma canım dalmışım".

Carolina meraklıca sordu -"Bu aralar çok dalıyorsun, hayatında yanlış giden nedir?"

-"Bulutlara bakınıyordum. Bana birini hatırlattı da.."

Carolina başını kaldırıp Steve' in suratına doğru kinayelice -"Senin için hayli önemli biri olmalı, anlatmak ister misin?"

Steve durdu. Anlamsızca Carolinaya baktı. Bir an için söze girecek gibi oldu. Cümleyi toparlayamamıştı ve konuşmak için yeterli olan nefesi alamamıştı. Yüzünde bir budala ifadesi vardı. Carolina bir şeylerin yanlış gittiğini anlayıp Steve' in ellerini sıkıca kavrayarak -"Dilersen kendini zorlama canım. Bugün pek iyi gözükmüyorsun. Bana bir şey açıklamak zorunda da değilsin. Geçmişin umrumda değil. Anlıyorsun değil mi beni?"

Steve bu sözler üzerine iyice kötü olmuştu. Carolinanın eşliğinde, şişedeki suyu olağanca hızıyla başından aşağıya boşalttı. Tacını çıkartıp usulce saçlarını düzeltti. Sapsarı altın saçlarını havalı bir hareketle arkaya atıp tacını yeniden saçlarına geçirdi.

 Carolina telaşlıca: -"Iyi olduğuna emin misin Steve?" dedi.

Steve pek umursamadı. Sonrasında toparlanıp kısa bir cevapla geçiştirdi, -"Baş edebilirim"

-"Sen her şeyle başedebilecek güçtesin. Bundan eminim" 

Steve bu anlamsız güven gösterisini cezalandırırcasına, rahatsızlığını belli etti, -"Hayalindeki Steve, ben değilim. Umarım bunun da farkındasındır."

-"Evet farkındayım. Senin yaşamı kavrayışın, daima benim hayallerimden üstün oldu."

Steve anlam bu anlam veremediği sevgi akınını irdelemeye devam etti, -"Güneşin milyonlarca yıldır usanmadan dünyaya sarılışı kadar kararlı bir bağlanış senin ki.. Neden bu denli büyük bir şevkle özümsedin beni?"

-"Ben sana bağlanmadım ki! Sen beni hapsettin. Ölene değin sürecek bir hapsin sonsuz sadakati bu." dedi memnun bir ses tonuyla.

-"Peki ya birgün başkasını seviyorum, dersem?"

Carolina başını öne eğerek, -"Biliyorum, derim.."

"Hayalin düşmüştü gözüme sadece. Damla olup iniverdi yanaklarımdan. Yalnızca ağladım yokluğunda. Kimdi kulağıma hayatın eşsiz sırlarını fısıldayan. Nerede umduğum aşk dolu, anlamlı bakışlar. Nakışlayıp, işliyor mu usulce yaradan? Geç kaldığını hissetmedin tamam da neden sensizliğe mahkum ettin. Yağmur dindi, kış yandı bekliyorum. Karanlığın orta yerindeyim. Asıl geceyi, yıldızlarla bezenmiş cüretkar rüyamı istiyorum.."

Steve sapsarı kesilmişti. Utanıp, sıkılmıştı. Kendisinin bile isim veremediği duygu yığınlarının içinde kıskıvrak yakalanmıştı. Uzunca baktı Carolinanın yüzüne. Birden cesaretini toplayıp anlatmaya başladı. -"Elena.."

-"Efendim?!"

-"Adı Elenaydı. Sapsarı uzunca kıvırcık saçları vardı. Elmacık kemikleri gökyüzü kadar çilliydi. Gözleri insanı paralize eden bir derinlikteydi. Yeşilin en karmaşık renkleri; gözlerinin içinde boyutsal bir efekt oluşturmuş gibiydi. Kirpikleri uzunca ve buz kristalleri gibi saçılmıştı. Nadiren gözlerini kocaman açardı. Gökyüzündeki karmaşık bulut yığıntısının etrafından saçılan ışıklar gibi ahenkliydi, gözleri ve kirpikleri. Oturur uzunca gözlerini izlerdim. Onu öperken bile nefesimi tutup onun eşsiz gözlerini seyrederdim. Sonrasında saçlarını kırmızıya boyadı, çilleri zamana yenik düştü. Ama kırmızının o parıldayan, çılgınca tonu, onun gözlerini daha  cömertçe sunmaya başlamıştı gözlerime. Beynimi durdururdu."

 "Sanma sadece seni söyledim.. Sevgiden sözettim soranlara. Sonsuz sensizliğime sakladım sözleri. Sandımki senle silinir satırlar sayfalarımdan. Sonra sen söylettin sarıp sarmalayıp sayfaları sakince. Sakince sırları sarfettirdin sensizliğimin solgun saçaklarına. Solmuş saçaklar seninle sümbüllendi.. Sürgündendi saklanışım.. Sürüklenmektendi.. Sadece soyutladım sabahın sensizliğinden sevgimi. Suyca saydam, spiral, sevinçliydim senin sözcüklerinle, senle... "


Carolina bir anda ağlamaya başladı. Bu ağlayış bile Steve' i zor susturmuştu. Steve Carolinaya uzunca baktı. Carolina ağlamayı durdurana dek devam etti ona bakmaya.-"Biliyorum demiştin? Neden ağlıyorsun o zaman. Ya da niye sadıksın bu denli bana?" Carolina iki kesik öksürükten sonra, buğulu bir ses tonuyla -"Çünkü seni seviyorum. Kendi hayatımdan nefret edişimden bile çok. Kahrolası hayattan gitme isteğimden bile çok. Içimdeki korkulardan bile çok..."

"Neden girdin ki hayatıma. Ölüp gidilesi bir yer işte. Yaşama tutunmak için bir bahane aslında herşey. Öyleydi en azından, öyleymiş.. Artık kölesi oldum bana bakmayan gözlerinin. Benim ol.."

"Yanılıyorsun yaşamak için bir bahane değil! Yaşamın kendisidir aşk. Seninim zaten. Seni; şu ağacın, toprağa sarılışı kadar arzuluyorum. Bana olan sevgin kadar sıkı kavrayacağım belini. Seni sevdiğim gibi.."

 "Çirkin adam bile evlilik teklifi için hazırlanıyor. Kadın teklif için oldukça beklemiş ve sonuna kadar hazır. Gözleri fazlasıyla güzel. Yakışıklı olan kazanıyorken* bu adam nasıl?!"

"Bulutlar son hazırlıklarını yapıyor. Yanmış etin; yağlı, iğrenç kokusunu, anca yağmurun ritmik vuruşları alt edebilir." 

"Yağmurun gelecek olmasındandır sıcacığım. HAYIR.. Ben kazanabilirim. Yakışıklı olan kazanır.. Yakışıklı olan kazansın.. Ona duyduğum aşk tenimi sıcacık yapan. Aşığım ben. O gözler.. Hazırım.."

"Sanırım seni seviyorum..

Seni seviyorum 

Seni seviyoruuuum  

SENİ SE-Vİ-YO-RUM" 

-"Belki de hayatta kalman için bir amaç edindin beni.  Bundandır bana bağlılığın?" Diyerek yargılarcasına bir bakışta bulundu Steve.  

"Ne demeye anlam arıyorsun ki? Hayat, anlamlardan değil tutkulardan oluşmuştur*."

Carolina verecek cevap bulamıştı. Üzüntüsü giderek derinleşiyordu. Hıçkırarak ağlamasa bile, yavaşça süzülüyordu gözlerinden yaşlar. Steve yavaşça yanına sokuldu. Başını; Carolinayı görebilecek bir hizaya eğerek: -"Öyle demek istemedim.Tamam biliyorum bugün fazla soegucu ve kaba davrandım. Sevginden şüphe etmiyorum zaten. Kafam karışık yalnızca." Carolina birden gülümseyerek Steve' in boynuna sarıldı. Steve de dayanamayıp, elini ürkekçe Carolinanın beline attı.

 "Aşk; hayatın dikta ettirdiği her türlü zorluğu aşıp; ölümün karanlık tünellerinin sonsuz boşluğundan, idam sehpasının başucundaki kan kokan ipin kucaklarından, zalim, kör bıçağın çekilmez dilinden kurtarır insanı ve asırlar boyu sürecek tinsel bir yolculuğa dahil edip, sürükler alemlerin gizli-saklı kalan deliklerine aşkla bakan gözlerin merakını dindirmek istercesine özele sevkeder gecelerin ışıksız mahzenlerinde ama kimse bilmez; ölümün yaban topraklarından alındı bu aşıkları, çünkü kimse ilgilenmez;  dev kavgaların, büyük savaşların getirdiği başarının ardında yatan aksaklıkları, bilseler bile giden günahkardır her daim, kalan genç bir aşık, geçici bir (hayat) bağı.."

Carolina iyice gülümsemeye başladı. Ve canlıca bir sesle -"Seni seviyorum" dedi. Steve tamamen duygularının esiriydi. Elenayı çoktan gömmüştü kalbinin tozuna, toprağına.. Direk yanıtladı Steve -" Bende seni seviyorum". 

Rüzgarın o ilahi ahengine kapılıp sessizliğin dinginliğine bırakıverdiler kendilerini. Carolina bir an da bu sessizliği bir soruyla sonlandırdı;

-"Peki ölmek istemiş olanları affeder mi yaratan?"

"Hiç yaşamamış olanları cezalandırırmış sadece"

Steve başını kaldırıp kısaca cevaplayıp güldü. -"Neden olmasın. Ne de olsa kendi malı*" 

-"Peki ya asiler ve isyankarlar.. Onlar için ne der sence yaratan?"

"Güzel bakan yaşamın güzelliklerini görür*, yaşamı sever, kendinde eşsiz bir ömür görür. Hayatı, senin beni kavradığın gibi kavrar. Asiler pişman olmadıkça ,cezalarını daima hayatlarında bulacaklar."

-"Sen şuan dünyanın en mutlu ikinci insanı değil misin? Neden bana bunları soruyorsun ki. Bunu sevgiyi tanımamış, yaşama sevinci olmayan aptallar düşünsün.."

Carolina mutluluktan ölmek üzereydi. Gülümseyerek ve büyük bir utançla sordu, -"Tamam, tamam sadece son bir soru daha soracağım. Birincisi kim?"

Başını ufka doğru çevirip, uzun ve derince bir bakışla, kendinden emin bir şekilde cevapladı Steve, -"Birinci daima belli, biliyorsun" dedi ve ekledi:

-"Seni seviyorum"

-"Seni seviyorum"

Kristalize bir cevhere bakınmaktır kader. Her seçenek ayrı bir yol gösterir ve her seçenek bir şekilde bağlantılıdır. İyi olanın peşinden giderken bile yolumuza serpilen kötülük tohumlarının sebebi de budur aslında. Bu yüzden salt mutluluk yoktur. Mutluluğun tanımı da yoktur. Mutluluk anlık hazların sonucu ortaya çıkan kalıcı olmayan duygulardır. Mutluluk negatif iken, kötü olan(acı veren şeyler) pozitiftir. Etkisi kalıcı ve sürekli olduğundan kişi daima kötülükten kaçınmalı der Schopenhauer. Daha iyi, iyinin düşmanıdır* felsefesi ise iyi olana doğru yönlenmek elindeki iyilik (yahut zararsızlık) halinin kaybına neden olur, düşüncesidir. Bu teoriye dayanarak sürekli hazların, dünyasal faktörlerin izinden yürüyüp, kültürel faktörlere ve normlara sıkıca bağlılık bize iyi olanı değil, kalıcı bir yıkım getirecektir. Bu teoride ki eksik olan mutluluk ise tinsel bir bağa el uzatmanın bir yıkımın aksine sonsuz bir mutluluğa adım atılabileceğidir. Sadece  aşkın büyüsüne kapılanlar geçebilir sürrealist bir rüyaya. Kreatif olmayı öğretir aşk. Ve yaşamın tüm mutluluklarını içinde barındırır. Büyük bir sevincin son bulmayacak başlangıcıdır..

"Sar beni kollarına, şarapkırmızı eriyik damlalar dudaklarından aksın. Sal geri yollarıma; raks eden bedenim; saçlarım yere değecek kadar eğilip, aşk dolu ellerinle doğrulsun. Sevgini; sevginin sevgilimi sevdiğince seviyorum ,sevdiğim.."