Artvin'de Bir Düş(ün)

Image title

Cennetin endemik bitkilerle bezenip, tek bir görüntüye sahip olduğunu zannedenlere ithafen bu yazım. Beklentilerini yükseltmek istemeyip, yaşadığı yerden mutluluk duyanlara değil bu satırlar. Abartılı bir giriş yaptığımı düşünenlere de sözümüz yok. Zaten ben de istemem çok fazla kişi bilsin, fazlaca kişi dile getirsin "kıymetli" şeyleri. Ben sadece inancın zarif kollarına kendini bırakmış, sevgili okuruma yazıyorum CENNETİ!

Artvin’e hiç gitmedim. Orada yaşamış olanların veya orayı ziyaret etmişlerin içselleştirme macerası bende yok maalesef. Ama Artvinle ilgili taradığım tüm kaynakların, okuduğum tüm araştırmaların en çok da saatlerce bakmaya doyamadığım fotoğrafların duygu ve düşünce dünyamı şekillendirdiğine inanıyorum. Ve bir gün Artvin’e yolum düşerse başımın göğe değeceğine inanabilirim. Kafkasör Yaylasında Haziran ayındaki festivalde boğa güreşlerini izlemek, oradan Genya dağına çıkıp hem kent merkezini hem de Çoruh vadisini görmek isteyebilirim. Barhal Kilisesinde pencere üstündeki alçak kabartma tekniğinde yapılmış bitkisel figürlü süslemeler iyi durumda imiş dokunarak hissedebilirim. Ağaç işçiliğinin yanı sıra el tezgahlarında yapılan yöreye has dokumalar ve çömlekçilik de meşhur olduğundan dönerken hediyeliklerimi de bunlardan seçebilirim..Borçka'da asırlık ormanlar, Şavşat ilçesi göllerinde, su yüzünde Yunus balıkları gibi gösteri yapan alabalıklar, senenin 12 ayında buzları erimeyen Altıparmak Dağları ve bunlara çarpan bulutların yağmur ve buz haline gelişinin gözle görülüşü, buradan ve diğer dağlardan akan buz gibi suları, Hopa koyu ve sahilin tabii güzelliği, derin vadiler ve koyu bir yeşillik, romatizmaya iyi gelen kaplıcaları ile Artvin çok güzel bir il bence Artvin. Ama yine de ne kadar tanıyıp hissedebildiğimi bu satırları okuyacak Artvin sevdalılarının yüce takdirine bırakıyorum. 

Ehh kalemimizi alalım elimize bildiklerimizi dökelim satırlara..Bilindik şeylerle başlayalım, Karadeniz' in bir ili olan Artvin, Gürcistan' a sınır konumdadır, diyelim mesela. Bir söylentiye göre, şehir ismini İskit Beyinden almaktadır. 1956 yılına kadar Çoruh (Çoruh vadisinden alır) ismini taşıyan şehir, bu tarihten itibaren Artvin adıyla günümüze kadar gelmiştir. 8 ilçe, 2 belde ve 320 köye sahip ilin merkezi ilçesinin adı da Artvin’dir. Köy sayısının bu denli fazla olmasının nedeni ise yüksek bir şehir olmasıdır. Türkiye’nin en yüksek ili olan Artvin, %80 yükseltiye sahiptir. Bu yükseltinin ve Karadeniz İkliminin sonucu olarak çok dağlık bir şehirdir. %55 dağlık alana sahip olan Artvin ilimiz bu alanda da Türkiye de büyük bir öneme sahiptir.

Artvin tarih sayfalarının etkisiyle sürekli şekil değiştiren bir şehir olmamıştır. Hatta aksine tarihten çok fazla yara almadan gelebilmeyi başarmış ender yerleşim yerlerinden biridir. Tabiî ki de tarihten fazlaca etkilenmemesi, demek değildir ki bu şehir dünyadan uzak! Keza % 90 okur-yazar oranıyla, bu alanda da Türkiye' nin en başarılı ilidir. Ayrıca tarih sahnesinde kendine has bir üslubu vardır. Zuhuri, İzni, Keşfi, Didari, Efkari ve Ali Fahri gibi büyük âşık ve şairleri yetiştiren ilimiz, takdire şayan bir kültüre sahiptir. Envai çeşit yemek kültürüne sahip olan Artvin, yöresel oyunlarda özellikle Kars, Rize, Ardahan ve Gürcistan' dan etkilenmiştir.

Hurilerle başlayan tarih serüveni, Hititlerin burayı işgal etmesiyle el değiştiriyor. Suphiliulima' nın aldığı varsayılan bu topraklar, Hititlerden payını alamadan, Urartuların egemenliğine giriyor. Sonrasında İskitler, Abbasiler, Selçuklular, Arsaklar gibi devletlerin arasında el değiştirip duran Artvin; Cumhuriyet Döneminin öncesinde ise Osmanlı hâkimiyetine girmiştir. Nüfusunu oluşturan kesimlere göz atacak olursak; Gürcüler, Hemşinliler, Kıpçak Türkleri, Ahıska Türkleri ve Lazlar bulunmaktadır. Etnik köken karmaşasından uzaktır. Hatta aslında yukarıdaki ayrımı yapmak bile bana yanlış geldi. Yüzyıllardır bir arada yaşayan bu insanların çoğunun kökenini bulmak için, soyağacına inmek gerekir. Buna da ihtiyaç yok aslında çünkü burada insanlar sadece Artvin' lidir.

Türkiye’de ilk ve tek biyosfer alanı Artvin Gorgit Yaylası olup, burası UNESCO tarafından da insan ve biyosfer rezerv projesine dahil edilmiştir. Ayrıca Doğu Karadeniz bölgesinin en yüksek dağ silsilesinden olan Kaçkar dağlarında, dağ tırmanışları için Türkiye’nin en uygun trekking parkurları bulunmaktadır. Çoruh Nehri üzerindeki akarsu sporları parkurlarını da hatırlarsak, tabiatın kucağında, onun şefkatli kollarında nefes alan bir şehirdir demek yanlış olmaz Artvin için.

Sizleri şu ansiklopedik bilgilerden kurtarmanın tam zamanı... Hayran kaldığım yerlerin his dünyamda bıraktığı ılık esintilere bırakın kendinizi. Şapka çıkarın aşık olduğum tarihin, ağızları açık bırakan mimarisine. Ortaköy Cuma Camii, Artvin Kalesi, Orşnak, Vecenkert, Petrikisman, Kalmaklı, Kalarçet hepsini tek tek okudum, inceledim..Ama bir gün yolum düşerse görmeden dönmeyeceğim, dokunmadan tarihine, hissetmeden tenimde serin esintisini, kendimi eksik hissedeceğim,üzerine yıldız koyduğum yerler var artık hayatımda..Bulutlar arasında gerçekliği kaybedip düşlerden kendime giden yollar bulacağım bu şehirde..Türkiye’nin en fazla yağış alan ili olduğu için olsa gerek yağmur yağacak düşlerime..Mecburiye caddesine düşecek yolum, elim kolum bağlı Yaratıcı kudrete pek bir yakın bulacağım kendimi biliyorum..Ee ne diyelim bir gün mutlaka!!! Neresi derseniz, öncelikle:

Borçka...Şehrin kuzeyinde bulunan, Gürcistan' a komşu olan Artvin ilçesi…Dünyanın yeni harikası olmaya aday Macahel köyüne buradan gidilmektedir. Ortaçağ'a ait freskler barındıran tek kilise olan İbrikli'yi görmek de ilginç olabilir. 
Ama asıl..Asıl yeşile hayran olacağım bu yerde.. En karmaşık ve eşsiz şeyler, en basit olanlardır bana kalırsa..Eğer yaratanın kudretini düşünecek olursanız, en basit olanları muazzam işleme gücüyle, insanda hayranlık uyandıracak şekilde tasarladığını görürsünüz ki bu zaten onun kudretine delildir.. . Eğer ki bir yeri, mekânı veyahut alanı muazzamlaştırmak isterseniz, oraya binlerce ağaç dikmeniz yeterli olabilir. Bir kaç renkle cenneti yaratmanız mümkündür kimi zaman..Hem zaten renkler bile aslında üç rengin eşsiz uyumuyla oluşmadı mı?.. Ernest Hemingway' in satırlarına emanet etmek istiyorum bu cennet diyarı.

Sanıyorsunuz ki göller hep mavi olur. Öncelikle bu tabunuzu yıkmanız gerekir. Borçka Kara gölü, yaprak yeşilidir. Rüzgârın dalları savuruşuna eşlik eder eşsiz dalgaları. En yüksek kalite fotoğraf makinelerini; doğanın sınırsız yaratıcılığı karşısında çaresiz bırakır. Çok abartılı bir cümle gibi gelebilir size fakat siz hiç, yeni doğmuş bir ruh kadar tertemiz suyun üzerine yapışmış gökyüzünün, dalların, yeşilin, mavinin ve kahverenginin, muzur bir balığın zıplayışıyla bozuluşuna şahit oldunuz mu? Henüz rüzgârın küçük öpücüklerini bile teninde hissetmemişken, çok fazla şey istedim sanırım sizlerden.

Sevgili okurum, dünyada her şey zıttıyla güzeldir ve mümkündür. Ardanuç vadisinin içinde bulunan 500 metre uzunluğa, 70 metre genişliğe, 6 metre derinliğe sahip Cehennem Deresi, ironik olduğu kadar eşsizde bir yer bence.. Bir kanyon vadisi olan Ardanuç, dünyanın sayılı kanyon vadileri arasında gösterilmekte.

Ve bu son kısımda ise Çoruh Vadisi... Gizli bir antlaşma yapmışçasına, ilk yazdıklarımı okuyup sonrasında gözlerinizi kapatıp bu eşsiz diyarları aklınızda canlandırmanızı bekliyorum sizden.

Bir tepenin üzerindesiniz. Vadiye boylu boyunca hakim bir tepe. Gözlerinizi kısıp suyun geldiği diyarlara, ufka dikecek olursanız, orada iki ihtişamlı dağ var. Birbirine küs iki dağ. Biri Kızılağaçlarla kaplıyken diğerinin Meşe ağaçlarıyla kaplı üzeri...Ortadan bölen turkuaz mavisi akarsu usulce aradan sıyrılıp gidiyor. Ve üzerinde bulunduğunuz uçurumun tam altında bir dere. Dağların arasından sıyrılan suyun rengiyle bu aynı değil. Kıyılarına yeşil damlalar düşmüş ve orta kısımları gökyüzü mavisi. Sayfalarıma cennet düşmüş, sayfalarımda Artvin var.