Jas a Joyce

"Bu sorular çok derindir. Bay Dedalus," dedi Dekan. Moher kayalarından aşağıya bakmak gibidir. Pek çok insan bu derinliklere iner ama hiçbiri dönmez. Ancak usta bir dalgıç bu derinliklere inip, araştırmasını yürütüp tekrar yukarı çıkabilir.*

Çok iyi yazabilirsin, hatta kelimelere hükmedebilirsin ama onlarla düşünmeyi öğrenmediğin sürece sende bir kölesin. Çağımızda köleliğe; hizmetli, işçi, yazar diye modern isimler koysalar bile bu bariz bir gerçektir. Peki ya, "gerçek yazarlar kimdir?" . Yazarlar sayısız kez iç yıkımlar yaşamış olanlardır. İçlerindeki o dipsiz çukurlara inatla düşüp oradan sıçrayabilenlerdir. Her şeye rağmen hayatta kalabilenlerdir.. İşte bu yüzdendir ki 'gerçek yazarlar' daima sözcüklerle konuşabilenlerdir. Çünkü sadece acı çekmiş olan yaradılıştan gelen muazzam ötesi işleme gücüne doğanın en özel parçalarını ekleyebilir. Yalnızca canı yananlar, bir an için olsun soluklanıp, dinleyebilir. Bu yüzdendir ki "Bir sanat eseriyle ilgili en kritik soru, onun ne denli derinlikli bir yaşamdan ortaya çıktığıdır."*

"Gözlerini kapat ve gör"*. James Joyce' un yaşam koordinasyonu gibi. Artık düşünme vaktinin geldiğine inanan Joyce, yazılarını kuyumcu inceliğinde işlemiştir. Kelimeleri kullanma yeteneği en üst seviye olan bir yazardır ve kitaplarının orjinal şeklini okursanız korkunç bir ritme kapılır yok olmanız olası. Sesler, ritimler, sözcüklerin tınıları.. Joyce tam bir müzisyen edasıyla yaklaşmıştır yazarlığa. Bu yaklaşımının nedeni ise sanıyorum ki oda müziğine olan hayranlığıdır. Özellikle John Sullivan' ı hayranlıkla dinleyen Joyce; müziğin baştan çıkarıcı ritmini, kitaplarının arkasında kısık sesle çalan arka fon olarak kullanmayı bilmiştir. 

"Yaz Allah'ın belası, yaz! Başka ne işe yararsın ki?"* Sahi başka ne işe yarar bu adam? Bilindik bilgilerin yanı sıra düşünce adamıdır Joyce. Almanca, İtalyanca, Danca gibi dilleri bildiğinden dolayı bir çok felsefik eserin aslını okuma fırsatı bulmuştur. Felsefi yönü şöyle dursun Joyce modern diller mezunudur. Tüm bunların gölgesinde şiirin Joyce' u olabilmiş Ezra Pound örneği varken, şiirin Ezra' sı olamamış bir Joyce' tan bahsetmek mümkün. Shakespeare, Percy Shelley, Lord Byron, Butler Yeats, Henrik İbsen,  Lermontov, Puşkin gibi isimlerden etkilenen Joyce, şiirlerinde de bu isimlerden uzaklaşamamıştır maalesef. Jas a Joyce' u romantizm serüvenine iten en önemli unsur ise, adına yüzlerce şiir yazdığı eşi Nora Barnacle' dır. Hayatı boyunca Nora' ya aşık olmuş ve sevgisini ona şiirler yazarak göstermeye çalışmıştır. Joyce zorlu bir hayatın pençelerine; Eşi Nora ve hayat boyu elinden hiç bırakmadığı kalemiyle katlanabilmiştir. Böyle bir adamı anlamak gerçekten fazlasıyla güç.

Öykücü, müzisyen, felsefeci, tutku adamı, şair...Joyce bu dünyada ulaşılması en zor insanlardandır. 2 Şubak 1882 de gözlerini açtığı dünyaya 13 Ocak 1941 de veda etmiştir Dublin dehası. Arkasında 'Ölüler' den bir kaç satır bırakarak, belkide ölümünü anlatarak...

"Bir kaç hafif pıtırtı sesi işitince dönüp pencereye baktı. Kar yeniden başlamıştı. Lamba ışığında yatık yatık uçuşan gümüşi ve karanlık tanecikleri uykulu uykulu seyretti. Batıya doğru yola çıkmasının vakti gelmişti. Evet, haklıydı gazeteler: bütün İrlanda kar altındaydı. Merkezdeki karanlık ovanın her yanına yağıyordu, ağaçsız tepelere, yağıyordu yavaşça Bog of Allen' a ve daha batıda, karanlık isyankar Shannon dağları üstüne yavaşça yağıyordu. Michael Furey' nin gömüldüğü tepedeki bir başına kilise mezarlığının her köşesine de yağıyordu. Çarpık çurpuk mezar taşlarının, haçların arasında, küçük kapının sivri parmaklıklarında ve çıplak dikenlerde birikip bir kalın örtü oluşturmuştu. Ruhu yavaşça bayılıyor gibi oldu işitince karın hafifçe yağdığını evren boyunca ve yağdığını hafifçe, nihai sonlarının inişi gibi, bütün yaşayanların ve ölülerin üzerine."