Bu Bir Konferans Değil, Tezdir!

Image title

                                                                                     Ali Şeriati – İnsanın Dört Zindanı

Hangi kitabı alsam diye düşünürken hepinizin yaptığı gibi ben de yazar araştırması yaparım, ve hayatını bir şeyler uğruna feda etmiş yazarlar tabiîki de önceliğimdir. Şeriati ile ilk bu kitapla tanıştım ve diğer kitaplarını almamı sağalayan düşüncelerinin beni derinden etkilemesi, yayıncının da notu üzerine "çünkü onun düşünceleri, Batılı saldırı karşısında çok derin ve güçlü bir mukavemet oluştururken İslam geleneğini kirleten ve çöküntüye sebep olan bidat ve hurafelere de ağır darbe indiriyordu", bundan dolayı Şeriati!

Kitabın ilk başında beşer ve insan ayrımından bahseder ve de bunun ayrımının yapılmasının her şeyin başı olduğunu vurgular. Öğrenimin, eğitimin , kültürün,ahlakın başı.Ardından bunun yapılmadığı takdirde nelerle baş başa kaldığımızı ve kalacağımızı en ince örneklerle açıklar. Ve bu kitabın bir konferans değil yeni bir tez olduğunu,  doğal olarak bunun ayrımının neden önemli olduğunu vurgular.

İnsanın dört zindanı.
İnsanın dört tutsağı.
İnsan zindanının tutsağı…

Seçici özgür iradeyi kendi içinde baskı altında tutan, sınırlayan ve kayıt altına alan ve bizim yerimize seçim yapan bu dört illet. İşte bu dört zindandan kurtunulduğu kadar ‘insan’ olunur, kurtulunamadığı kadar beşer! Biyolojideki insan biri, diğeri hakkında şairlerin konuştuğu, filozofların söz söylediği,dinin ilgilendiği insan. Beşer hep aynıdır çünkü. Mesla önceden insan 'ben öldürmeye geldim' diyordu ve öldürüyordu. Şimdi durum aynı ‘ben barış istiyorum’ diyor ve öldürüyor. Dün köle özgürdü, bugün 'özgür köle'. Bugünün meşrulaştırma tarzı gelişti sadece. İşte bu insan, sabit olan zaman ve zeminde değişmeyen beşerdir der Şeraiti. Ve filozof hikayesiyle en güzel insan örneğini verir belki de…

Başkaldırıyorum o halde varım! İnsan demek başkaldırmak demektir der. Adem Allah’a başkaldırdı ve meleklikten insan mertebesine yükseldi (sf 22 dipnot). İşte insan, bu insan zindanlara da başkaldırmalıdır.

O halde bu dört zindan nedir? 

Birinci zindan; tabiatın belirleyiciği. Örn; yer çekiminin zoruyla yerdeyiz, uçmak istesek bu tutsaktan kurtulmalıyız. Çünkü unutmayın tarlada doğmuşsak tarımla uğraşmak zorunda değiliz! 

İkinci zindan; tarihin belirleyiciliği, historizm yani. Örn; biz Avrupa'da doğsaydık Müslüman olmayacaktık, ya da tam tersi. Ve biz bunun böyle olduğu için tarihi suçlayamayız, bundan kurtulmalıyız. Yani bir insan ‘e zaten ben Müslüman olmayan bir ülkede doğdum tabiî ki Müslüman olmadığım için suçlanamam’ diyemez. İrademizi devre dışı bırakan tarihin tutsağıyız evet, ve bundan kurtulmalıyız evet! 

Üçüncü zindanımız; toplumun belirleyiciliği.

Dördüncü zindan;kendiminizin belirleyiciği. Bunlardan nasıl kurtulacağımızı burada kendi kurduğum cümlelerimle anlatmak istemiyorum sadece can alıcı noktası olan yere değinmekle yetineceğim; bunlardan topluca nasıl kurtulunur? 

Zindandan kurtulmanın yolu ‘aşk’tır der. İrfani, suffice, arifçe ve benzeri aşktan bahsetmiyorum bunlar da başka zindanlardır. Şu anlamda aşk: Muktedir bir güç, hesapçı ve oportünist akıldan daha üstün bir güç olmalı ki benim özümde, insanın beninin özünde, fıtratımın derinliklerinde beni fışkırtsın, harekete geçirsin, içten kendime karşı bir devrim koparsın. İçten patlamalı, fışkırmalı, tutuşmalıyım. Bu zindanları keşfederek ve üzerine giderek, diyerek noktalar.

Başında dediğim gibi Şeriati inandığı doğrular ve kendine getiren aşkı ile çıktığı yolda şehit olmuştur. Yer yer tüylerimin diken diken olduğu ve kendimle sürekli özeleştiri yapmamı sağlayan, afyonumu patlatmayı başaran, düşüncelerimin palazlanmasını sağlayan bu kitabı tekrar tekrar bana okutturan, birebir aynı duygulara sahip olduğum biri varmış meğer dediğim Şeriati, ruhun şad olsun!