En Güzel Yabancı

Bazen yolda yürürken sokakta gördüğüm insanları tekrar başka bir yerde görür müyüm acaba diye meraka kapılırım. Veya arkadaşlarla bir yerde otururken komik bir şey yaptığımda yahut utanç verici bir durum yaşadığımda "ay kızlar rezil oldum" derim, onlar da "ya boşversene sanki bir daha nerede görecekler seni" derler. Deriz. Hep öyle değil mi? Bu tip şeyleri muhtemelen sadece ben yaşamıyorumdur. Sonuçta yüzlerce kişinin olduğu bir ortamda "şu çocuğu falanca yerde tekrar göreceksin" deseler - samimi söyleyin- kaçımız buna gerçekten ihtimal verir?

Evet. Ben de vermezdim. Haklısınız demek isterdim ama aslında hiç de haklı değilmişiz arkadaşlar kusura bakmayın.

Ekim ayının serin bir Cuma gününde annemle beraber aslında gezmek niyetiyle geldiğimiz Ankara'da Cuma namazını kılmak üzere Hacı Bayram-ı Veli'ye gittik. Elimde koskocaman yeşil valizim olduğu için annem benim dışarıda bir yerde beklememi söyledi, ben de bunun iyi bir fikir olmadığını düşünmeme rağmen çaresiz kabul ettim ve kendime dışarıda oturacak bir yer aramaya başladım.

Hacı Bayram'a gidenler bilir, neredeyse dört tarafı büyük boş alanlarla çevrili cami avlusu en sıradan zamanlarda bile az da olsa kalabalık olur. Hele ki Cuma günleri...

Tüm banklar dolu, herkes namaza yetişebilmenin telaşı içinde oradan oraya koştururken sonunda süs havuzunun karşısındaki mekanda havuzu sağıma, sokağın manzarasını da önüme alacak şekilde kuruluyorum.

Çantamdan okumak için Tarık Tufan- Bir Adam Girdi Şehre Koşarak kitabını çıkardım ve okumaya başlamadan önce bir de çay söyledim.

Kitabı okuyacağım okumasına ama bu gürültüde mümkün değil. Kapatıyorum kitabı sonra, ve meraklı gözlerle etrafı izlemeye koyuluyorum. İki zabıta var köşe başında. Etrafı şüpheli gözlerle kolaçan ederken bir yandan da muhabbet ediyorlar. Çocuklar koşturuyor, küçük bir kız ağlayarak annesinden pamuk şeker istiyor, kuşlar uçuyor :)

Sonra onunla göz göze geliyorum. Lacivert takım elbisesi beyaz tenine öylesine yakışmış ve öyle efendi duruyor ki. Simsiyah sakalları var ve alnının ortasına kadar inen saçlarını sol elinin parmaklarıyla arkaya doğru savururken sağ eliyle de telefonunu tutuyor. Tebessüm ediyor ve tebessüm ederken gözleri kısılıyor Allah'ım hep gülsün diyorum içimden.

Öyle güzel gülüyor ki hüzün rüzgarları bile değmesin tenine, hüznün, acının gölgesinden bile geçmesin.

Tekrar bakıyor, bir bakış ki sanki aklımı okudu, heyecandan ellerim titriyor

Kahretsin, bir de yanaklarıma sıcak sıcak terler basıyor. "Umarım kızarmamışımdır" diye iç geçiriyorum. Telefonla konuşuyor bir yandan. Sol eliyle tekrar saçlarını düzeltirken kaşlarının altından bi bakış atıyor. Gözleri? Gözleri ne renk tam göremiyorum. Olsun. Olsundu. Ah, oysa şair ne de güzel söylüyor

"Kahverengi gözleri var

Ama gökyüzü gibi bakıyor"