Laf-ı Güzaf

Hayatı sorgulamaya başladığımızda büyümüş olmayız yorgun ve bitkinizidir. Kimini ailesi yorar, kimini sevdiği, kimi hastalıktan muzdariptir, kiminin derdi para. Kiminin üzüntüsü çocuğuna yedirecek ekmek bulamamak kimininki sevdiğinin son görülmesi. Acıları küçümsememek gerek şayet düşündüğümüz kadar küçük olsa bu acı olmazdı. Çağımızın duygu kanseri olan aşk acısı bir çoğumuzun ortak acısı. Ölüm acısıdan sonra gelen en büyük acının aşk acısı olduğunu okumuştum. Çoğu yerden duyduğumuz 'Afrikada insanlar açken senin aşk acısı çekmeye hakkın yok' diyenler ne kadar haklı mesela? Benim fikrim evet açlık çok zor lakin şöyle şapkayı önümüze alıp düşünürsek  eğer ordaki insanlar tok olsaydı hepsinin birer aşk ya da para acısı olurdu çünkü tok insan nankör olur aynı bizim gibi. Ama açlık her bakımdan daha zor tok olduğumuza şükretmeyi bilmemiz nankör oluşumuzun delili gibi.

Hazır aşktan konu açılmışken size eskiden okuduğum bir kitaptan bir alıntı yapmak  isterim. Kitapta konu aşka geldiğinde şöyle diyodu; Aşk ikiye ayrılır: biri maddi aşk diğeri ise manevi aşktır. Manevi aşk Allaha duyulan aşktır. Karşılıksız duyulan bir sevgidir nedenizce içimizde belirir ve bir şey talep etmeyiz. Maddi aşk ise bir insana ya da eşya duyulan sevgidir ne kadar seversen sev hep bir çıkar gözetirsin ve bişeyler beklersin. Küçükken pek anlamamıştım zaten tek hatıradığım yeri burası, ne yazarını ne de adı aklımda. Şuan çok doğru olduğunu anlıyorum. Ne güzel anlatmış yazar aşkı. Hangimiz tersini kanıtlayabilir. Basit bir sağlama yapalım bir insan neden sever sevilmek için, işte bu kadar.. Ne de olsa insansız severiz, ağlarız, bekleriz ne de olsa, sonuç ne olursa olsun nankörlük ederiz. Konu yine geldi mi nankörlüğe. Demem o ki hayat böyle konu ne olursa olsun sizi alır başladığınız yere koyar o yüzden laf-ı güzaf deyip geçmek en doğrusu...