İki Rekat Yalan

Yıllar sonra hiç sevmediğim bir şehrin otogarında otobüsümü beklerken çocukluk arkadaşımla karşılaşmıştım. Belli ki o benim gibi okuyamamıştı; belki de bunu hiç istememişti. Kılığına kıyafetine yaptığı işe bakınca belli ki ekonomik anlamda da zor durumdaydı. Gerçi eğitim seviyesi ile kazanılan paranın paralellik göstermediği bu ülkede okuyup kendilerince bir yerlere gelen insanlar da ekonomik anlamda çok rahat yaşamıyorlar. Ya iyi kötü bir kariyer sahibi olup hayatını süreceksin ya da doğuştan şuruplu velet olacaksın da babanın iş yerleri, dükkanları, arsaları şunları bunları olacak bu hayatta. Belli ki bizimkinin öyle şuruplu bir hali de yoktu. 

_''Ah Reşat dedim ah...'' diye söylendim içimden. İçim burulmuştu biraz. Sokakta top peşinde koşuşturduğumuz zamanlarda pek sevmezdim kendisini. Hatta bir kaç kez dayak bile yemişti benden. Akabinde ise cadaloz annesinin bizim eve şikayete gelmesi kaçınılmaz sondu. Aklıma gelen onca çocukluk hatırası yüzümdeki gülümsemenin nedeni olmuştu ki bir an için gereksiz bulduğum bu mutluluk tablosuna aniden ciddileşerek son vermiştim. Hayatını zor idame ettiren bir kişinin karşısında sırıtmak çok etik gelmemişti. Reşat ben hayaller dünyasındayken başını kaçırdığım bir konuyu anlatmaya devam ediyordu bu sırada. Arkadaşımı dinlemeliydim ya da en azından o şekilde görünmeliydim.

Sanırım durumunun kötülüğü nedeniyle içinde oluşturduğu mahçupluğu bastırmak için hayallerimde bile yaşayamadığım bir hayatı yaşadığını ve bu hayattan sıkılıp artık çok durulduğunu falan anlatıyordu bana. Eski günlerin hatırına kendisini dinler gibi yapıp daha da mahçupluğunu azaltıp kendisini bana karşı yüceltmek için bilakis kendimin de berbat bir hayatı varmış gibi göstermiştim. Belki bir daha hiç görüşmeyecektik ama o her beni hatırladığında kendisi icin tanrıya şükür edecekti. Rol yapıp yalanlar söylemiştim ama hizmetim şeytana olmamıştı. 


Coşkun EVER