Yalnızlık Ormanı


Gözlerin, ne kadar da yaralıyor beni, hele o gülüşün parçalıyor içimi. Ben hiç aşksız bakamadım sana bilmiyorum gerçekte nasılsın, yani sanki önümde bi resmin var ve ben sana her baktığımda aynı resmi görüyorum. Bilmiyorum hiç aşkla baktın mı sen, ama ben sana hiç aşksız bakamadım. İnan zerre kadar Üzülmüyorum bu halime müstehak bana bu. Neden mi ? çünkü ben sana çok kötü bağlandım.

Kurtuluşu var mıdır bunun, yada bir ilacı diyorum bazen çünkü ben seni hiç unutamam, unutamadım. Saat gece bilmem kaç karşımda sen vardın sabaha kadar izledim seni gün ışıyınca kayboldun gülüyordun bana biliyorum gülünecek haldeydim ve ben o gün seni izleyerek ağladım. Utanmadım ağlamaktan çünkü artık biliyordun seni nasıl seviğimi yada ben öyle sandım.

Hiç düşündün mü seni nasıl sevdim diye, sana soramadım. Sorsam ne derdin bilmiyorum, ama ben sana Züleyha’nın Yusufa baktığı gibi baktım, mecnûnun çölde gördüğü serap gibi aldandım. Belki dağları delmedim Ferhat gibi ama inan sen bana Şirin kadar imkansızdın.

Ya gerçekten seni hak edemedim yada ben aşkı çok abarttım. Bilmiyorum ve hâlâ bilinmezlikler içinde yürüyorum. Yolumu bilmeden yürüyorum nereye gideceğimi ve ne yapacağımı inan bilmiyorum. Önümde seni görüyorum arkandan geliyorum ve gittikçe kendimden uzaklaşıyorum. Sanki sen gelince aklıma, ruhumu bedenimden çıkartıyorum ve seyahatlere çıkıyorum.

Ne zaman seni düşünsem Çaresizlik ormanında, imkansızlık ağaçlarına çarpıyorum ve diyorum ki kendime; ‘’yılma devam et seveceğinden değil ama sevdana kıyma, canına kıy gerekirse ama sakın sevdana kıyma. Boşverme sakın, yak bi sigara daha ve içindeki ateşe inat mutluluk maskesini takın.’’