Eski

Sıra en sevdiğim konulardan birine geldi işte. Hayret aslında. Nasıl bu kadar geç aklıma geldi anlayamıyorum. Halbuki çok duygulanırım aklıma geldiğinde. Neden ise başka bir yeri var bende. Eminim merak etmişsinizdir neden bahsettiğimi.

Birçok insan için basit, anlamı olmayan bir şeydir benim o eve karşı hissettiğim. Aslında bir tek o ev değil bana bu duyguları hissettiren. Eskiye dair birçok yapıya ya da eşyaya karşı bir özlem duyarım hep. Ama içlerinden bir tanesi daha farklıdır işte.

Ümraniye de Ahmet Cevdet Paşa İlköğretim Okulu'nun hemen aşağısında, küçük, eski, bir çok yeri kırılıp dökülmüş, kendi halinde denilebilecek kadar yalnız tek katlı bir ev vardı. Sadece benim değil başka arkadaşlarımın ve hatta babamın bile ilgisini çekerdi bu ev. Başkalarında hangi özelliği gizem uyandırıyordu bilemem. Ama bana göre giriş kapısının yanındaki, duvarı boydan boya kaplayan, eski tip, macun ile korkuluğuna sabitlenmiş olan camın kırık olmasıydı. Perdeler hep kapalıydı. Bu daha da merak uyandırıyordu. Evin çevresi alçak duvar ile çevrili idi. O zaman da eskiye ait olup sıvası olan belki de tek duvardı. Her zaman okul çıkışı sırf meraktan önce o evin önüne giderdim. Duvar alçak olmasına alçaktı ama benim boyum yaşıtlarıma göre biraz daha kısa olduğu için – kaldı ki henüz 1. sınıfa gidiyordum zaten- bir türlü duvarın ardını göremiyordum. Tam da cadde üstü olduğundan dolayı gelen geçenin haddi hesabı yoktu ve bu da benim oraya bakmama engeldi. Beni hırsız sanmalarından korkuyordum. Aslında daha da büyük ve bu korkuyu da bastıran başka bir korkum vardı. O evde yaşayan yaşlı teyzenin camın kırık yerinden birden bire çıkıp bana bakmasıydı. Dokunmasına bir şey söylemesine falan gerek yoktu. Bakması bile yeterdi. Çünkü o teyze hakkında bir çok hurafe dönüyordu ortalıkta.

Yalnız yaşayan bir kadındı ve çok yaşlıydı. Yalnız olduğunu da hiç eve girenin çıkanın olduğunu görmediğimizden biz tahmin ediyorduk. Adını bilmiyorum. Bilen olduğunu da hiç duymadım. Herkes başka bir şey diyordu. Ama o yaşlı kadını da bilmeyen yoktu. Bir gün babam ile annem beni okuldan almaya geldiler. ( bu durum çok sayılıdır. Genelde kendim gider gelirdim.) eve doğru giderken kadını önümüzde yürürken gördük. O bizi görmemişti. Fırsattan istifade babama kadın hakkında sorular sordum. Babam da bana “ Valla kızım ben küçüktüm bu kadın böyle idi ben büyüdüm çocuklarım oldu bu kadın hala aynı.” Dedi. O anda bende, bekli de çocuk dünyamın hayal gücü ile hemen kadın hakkında söylenen hurafeleri düşündüm. Acaba büyüler ile uğraşıyor olabilir mi idi? Genç kalmak için bir iksiri var mıydı? Bu sorular beni kadını araştırmaya itiyordu.

Okuldan her çıkışımda gitmeye devam ettim. Bir gün cesaretimi topladım ve duvarın üstüne yarım yamalak çıkıverdim. Pencerelerin önünde meyve ağaçları, ve bazen kestiğini duyar gibi olduğum kediler vardı. İçeriye bakmaya çalıştım ama muhtemelen evin ilk inşasında silinmiş olan camların kiri yüzünden hiçbir şey görünmüyordu. Bazı şeyleri görebildiğim kadarı ile seçmeye çalıştım ve gördüklerimi bir şeylere benzetmeye uğraşıyordum. Belki de bir iksir kullandığını düşünmüş olmasaydım gördüklerimi iksir şişelerine ( deney tümlerine) benzetmiş olmazdım. 1 belki de 2 dakikalık süreçte tanımlamaya çalıştığım şeylerin gerçek mi yoksa hayal gücümden mi kaynaklandığını bilmiyorum. Teyzenin gelmesi ve beni evine götürmesi korkusu ile hemen duvardan indim ve eve doğru yol aldım. Yürürken sürekli olarak, evin çevresinde neden o kadar çok kedi olduğunu ( bunu da gerçekten görüp görmediğime emin değilim) neden camların hiç temizlenmediğini ve neden kırık olan camı yaptırmadığını, aslında birde o camın neden kırık olduğunu soruyordum kendime. Sorulara yanıt bulamamak insanı daha da meraklandırıyor.

Kendi kendime hesaplar yapıyordum. Kadın çok rahat 75 yaşında vardı. Babamın zamanında yani o zamanlar bundan 40 sene evvel de 75 yaşında gösteriyormuş. Bu kadının gençliğini de hesaba katarsak o zaman 140-150 yaşında falan olması gerekiyordu. Ve bu yaşına kadar yaşayabilen olamadığına göre kadın kesin büyüler ile iksirler ile uğraşıyordu. Gördüklerim hayal değil gerçekti yani. Bu düşünceler aklımı hep kurcaladı. Ve hiçbir zaman netlik kazandıramadım.

Sebebi ise bizim Ümraniye’den birden taşınmamız oldu. Okula da başka bir yerde devam ettim. Çok uzak değildi eksi okuluma. Ama küçük olduğum için gidemiyordum.

Merakım ise hep beni tetikliyordu. 7. sınıfa geçtiğimde yeniden Ahmet Cevdet paşa ya dönmüştüm. Her yer ne kadarda değişmişti, yenilenmişti. O teyzeye karşı eski çocuk merakım artık nerede ise yoktu. Ama yine de gidip görmeyi, o çocukken ki düşüncelerimi merakımı yeniden yaşamak istedim. Ama hiçbir şey aynı kalmıyordu işte. Gördüğüm hiç de hoş değildi. Bunu nasıl yapabiliyorlardı. Bütün çocukluk düşlerimi nasıl yıkabiliyorlardı. Hiçbir şeyin değeri yok muydu yani? Teyze neredeydi peki? Ölmüş müydü? Ama o ölmemeliydi. Hakkında hiçbir şey öğrenememiştim ki daha. Ne gerek vardı ki şimdi bu 5 katlı binaya? Bunun bir anısı yok ki. Bu binanın değeri yok ki.

Üzülmüştüm. Ne anlamı kalmıştı ki şimdi o hayali düşüncelerimin. Her şeyi yaktıkları, yıktıkları gibi bunu da mahvetmişlerdi. Vicdansızlıktı bu. Neyin değeri var ise bunu yitiriyorduk işte. Eskide kalsak ne olurduk ki sanki? Çok mu eksiklikti yani o 5 katlı binanın olmaması? Sadece bu değildi ki Alemdağ Caddesinde bir igdaş binası vardı. Eskiden başka bir şeymiş yıkmışlar igdaş binası yapmışlar. Ve ben doğduğumdan beri orası hep igdaş binası idi. Yan tarafı okuldu. Yine yıktılar. Evet! gerekçeleri vardı. Depreme dayanıklı değilmiş. Yeniden yapacaklardı ama yapmadılar. Eskiden otobüse bindiğimizde “igdaşın orada indirir misin.” derdik. Şimdi ise “Eski İgdaş’ın orada indirir misin?” diyoruz.

Çocukluğuma işlemiş yapılar, anılar, hepsi belediye kepçelerinde saklı artık. Gazetede igdaşın yıkıldığına dair haberi gördüğümde sizi temin ederim ağladım. Orası da mı yoktu yani artık. Pekiyi sıra nerede idi? Şimdi hangi anımı yıkacaklardı. Eskiden tantavi şenlikleri olurdu yazın belirli aylarında. Ağaçlıklı içinde parkı da bulunan bir yerde yaptılar yıllarca. Şimdi ise ne kadar doğru bilmiyorum ama yıktıkları igdaşın yerinde yapacaklarmış. Yıllarca koşup oynadığımız, küçük olan ama biz küçük olduğumuz için büyük sanıp kayıp olduğumuz, çoğu zaman ağaçlardan ailemizi kayıp ettiğimiz o Tantavi şenliklerini bile değiştirdiler. Döktüler igdaşın yerine betonu. Yetmedi okulu da yıktılar. Zemini birleştirip, standlar kurdular. Beton üzerinde şenlik yaşatacaklarmış bize. Onu da kaldırsalardı bari. Ne kaldı ki zaten. Şimdi gidip baktığımda diyorum ki “Varsın Ümraniye’yi yıksınlar.” Bana dair hiçbir şey yok.

Aynı binalar için kaç kişi bunları hissetmiştir acaba? Pekiyi o yaşlı teyzeyi hatırlayan oldu mu? Bilmem…