Kaldırım Taşlarındaki Sessizlik

Alıyorsun hafifçe sana eşlik eden ezgilerini ve çıkıyorsun yollara... Yollardaki kaldırım taşlarına dikkatlice göz gezdiriyorsun. Sigara izmaritlerine gözün takılıveriyor birdenbire. Kim bilir bazıları hangi yalnızlıktan, bazıları hangi mutluluktan çekiyor içine o keskin dumanını... Şu yürüdüğümüz kaldırımlardan kim bilir neleri paylaşamayan insanlar geçiyor? Yanımızdan geçen insanların ne yaşadığını, neler hissettiğini bilmeden o keskin rüzgarının yüzümüze çarpmasıyla oradan uzaklaşıveriyoruz. Kaldırım taşlarını süze süze gün batımına doğru sahilde beliriyor insanlar. O kadar kalabalık ki o keskin rüzgarların yüzüne vuruşu ardı ardına. Dinlenmek istiyorsun sahil kenarında, denizin o keskin kokusu vuruyor burnuna. Gözlerini kapatılıp hayallere dalmak istiyorsun veya yaşadıklarını, yaşayacaklarını düşünüyorsun. İçinden "Hayat seni yeneceğim!" diye bağırmak istiyorsun. Ve bir kere yutkunuyorsun. Gözlerini açtığında sahilde bir başına oturmuş, dalgaların gelip gidişini izleyen bir kız... Kimse farkına bile varmıyor o kızın. Acaba neler geçiyor içinden? Neler anlatıyor kendine? Yaklaşıvermek istiyorsun, cesaret edemiyorsun. Bir diğer yanındakine bakıyorsun o da dalmış gitmiş çok uzaklara. "Hepimizin bir derdi vardı aslında, en derinlerde gizlenen sözünü dahi edemediğimiz. Kalbimizin odalarını öyle kapatmışız ki açılmamak üzere açsak yanarız, açmazsak yine... Belirsizlikler içindeyiz. Türev, integral bile bu kadar belirsizler içinde kalmamıştı halbuki. Bu zamanlarda en çok kendimize sorduğumuz soru "Neden?" olur sadece. Kendimizde bulamadığımız bir cevapla avuturuz kendimizi. Bu avunma çok çok az sürer..." diyerek oradan uzaklaşmaya başlarız. Bir sonraki durak ise çocuklar olur. Ellerinde pamuk şeker, oturmuş eli yüzü pespembe olmuş... Yüzlerine baktığında güller açıyor sanki. Yürüdüğümüz kaldırımlarda onların da payı var elbette ki! En çok sevdiğin şeyler nedir diye sorsalar; birisi kamyonetim, diğeriyse en güzel barbie bebeğim derdi elbette ki. Bir masumiyetlik vardı üzerlerinde. Bir tatlı gülüş... Şimdi sorarız kendimize "Ne oldu büyüyünce?" diye. "Büyümek nedir ki böyle?" diyerek uzaklaşıveririz oradan da... Kaldırım taşlarını sayarak, karanlıkta gölgeni görmeyişine kadar yürürsün öylece...