Ağlamak

                                              "Yaşamda kalmanın en zor olduğu an gecedir. 04.00 tüm sırlarımı biliyor."

                                                                                                                ― Poppy Z. Brite


           Bu sözü ilk gördüğümde aklımdan geçen şey "aynen öyle" idi. Neden biliyor musunuz? Tüm günün yorgunluğunu gece atarsınız. Adam gibi düşünmeye gece başlarsınız. Yığınla düşünce işgal eder aklınızı. Hatta felsefeye bile girip "Ben nereden geldim?", "Nereye gidiyorum?" gibi şeyler düşünmeye başlarsınız. Eski sevgililerinizi, belki hiç olmamış sevgilinizi veya o anki aşığınızı geçirirsiniz aklınızdan. Hayatınızdaki insanları, hatta hayatınızdan çıkardığınız veya çıkarmak zorunda kaldığınız insanları düşünürsünüz. Hayıflanırsınız, sevinir veya üzülürsünüz. 


         İşte bu tamamen şansınıza ve kişiliğinize bağlıdır. Duygusal biri iseniz oturup hüngür hüngür ağlamak için bir sebebiniz olur. O konuda ise benim kadar körelmiş bir durumda iseniz, o gün boyu kozasında kalmış düşünceler teker teker kemirmeye başlar beyninizi. Şahsen şu anda bana olan da odur. Benim en büyük sıkıntım nedir bilir misiniz? Ağlayamamak. Çok aptalca görünebilir ancak şu andaki tek sorunum bu. Ağlayamıyorum. Geçtiğimiz gün döktüğüm iki damla gözyaşı bana önce sevinç, sonra ise inanılmaz bir acı vermeye başladı. Daha fazlasına ihtiyacım vardı, ta ki göz pınarlarım çöle dönene kadar... 


         İstiyorum ya, gerçekten oturup salya sümük ağlamak istiyorum. Şebnem Ferah ve adını hatırlayamadığım bir sanatçının beraber seslendirdikleri bir şarkı vardı:" Erkekler ağlamaz". Hatta der ki, sil gözyaşını. İstemiyorum ya, silmek istemiyorum. Irmak olsun, deniz olsun istiyorum yüzümde. Ne zaman ağlamaklı olsam, gözlerim yaşarsa bu bünye durduruyor kendini. Neden peki? Şu zamana kadar insanlar, olaylar nasıl bir etki bırakmış üstümde, bilmiyorum. Genelde kişiliği, psikolojisi güçlü biri olarak tanındım etrafımdakiler tarafından. Neden? Anlayamıyorum. Ne zaman bu kadar zor oldu ağlamak? Kendimle yarışa giriyorum, kendimle iddiaya giriyorum. "Hadi oğlum, bu sefer olacak, hadi!". Ancak tık yok, olmuyor. Başlardaki söz var ya, o söz hani, tam benim için söylenmiş bir söz. "Kimileri sadece geceleri yaşar, kimileri sadece geceleri yaşadığını hisseder." Bu sözü de bir yerlerden hatırlıyorum... Ne kadar güzel söylenmiş öyle... 


         Gündüz sorun yok. Ya da, asıl sorun gündüzde mi desem... Şu an bunu yazabilmek için her ne kadar ışığa ihtiyaç duysam da, nefret ediyorum. Elimde değil, sevmiyorum. Her neyse, değinmek istediğim şeyden caymak da istemiyorum. BEN AĞLAYABİLMEK İSTİYORUM! Canım çıkana kadar hem de. Hani "abi doldum ya" dersiniz ya, aynen öyleyim. Farkettim ki zamanında beni hüngür hüngür ağlatması gereken şeyler, bende o etkiyi bırakmamış. Daha doğrusu ben izin vermemişim. İlla güçlü olacağım ya, kahretsin! Neye ihtiyacım var bilmiyorum ancak istediğim birşey var, sarılmak. Sıkı sıkı, nefesim kesilircesine...


          Şu an düşünüyorum, "taşı sıkarak suyunu çıkarmak" denir ya, biri gelsin beni sıksın, şu taşlaşmış hislerimin suyunu çıkarsın istiyorum. Hani insanın hevesi kursağında kalır ya, şöyle tam şuracıkta... Boğazına düğümlenir insanın, ondan kurtulmak istiyorum. Her ağlamak istediğimde hayal kırıklığı, sanki suya düşmüş diğer hayaller yetmezmiş gibi... Belki "Ne aptalca şeylere canını sıkıyor" diyeceksiniz, öyle değil ancak. İnsan neden ağlar? Özlediğinde, üzüldüğünce, acı duyduğunda, bazen sevinçten, bazen kederden. Ancak ağlar insanlar, öyle veya böyle. Peki kim aldı benden bu özelliğimi, veya ne sebep oldu bu kadar katılaşmama? Ah bir anlayabilsem işte...


          Her seferinde bununla yetiniyorum. "Ah bir bilsem, ah bir anlasam, ah bir ağlayabilsem..." Sıkılmış bir vaziyetteyim, ondan, bundan, birçok şeyden... Düşünsem ayrı dert, düşünmesem aynı tas aynı hamam. Bıktım artık bu işten. Aklımdan neler geçiyor, içimde neler kalmış, bu aralar hiç bilmiyorum. Bu kelimeyi çok tekrarlamış olmalıyım, bilmiyorum...Gerçi bilmek istiyor muyum yoksa kendi cahilliğimde boğulmak mı istiyorum, kahretsin onu da bilmiyorum. İçimdeki sesler dışarıyı bastırır oldu, insanları duyamıyorum. Bana değer verenler var, farkındayım. İşte o değerlere layık olmak istiyorum. Tabi öncelikle insanlığımı kendimden çalmam lazım, ağlamam lazım... 


          Kendi düşüncelerime açılan kapıyı aralıyorum, korkuyorum göreceklerimden veya hissedeceklerimden. Kimseyi incitmek, kimseyi kırmak da istemiyorum. Buna ilacı olan doktor varsa da, gelsin beni kurtarsın istiyorum. Sanırım ben bu aralar, kendimden korkuyorum... 


Ağlamak, işte bu kadar zor olsa gerek diyorum...