O’nu (sav) Beklerken

O’nu (sav) Beklerken

Yıl 571 bir Pazartesi gecesi,

Doğdu Gül Yüzlü Kainatın Efendisi,

Karanlıklar içinde kıvranıyordu bütün insanlık,

O doğunca aydınlandı bütün varlık...


İbrahim Peygamberin dilinde duaydı,

İsa Peygamberin havarilerine muştusuydu.

Gök ehlinin imrendiği, yeryüzünün beklediği,

Şeytanların korktuğu, hakikatın temsilcisiydi.


Devir cahiliye devri;

İlim ve bilimin zıttı değil,

Hakikate karşı gözlerin kapandığı,

Bir devrin adıydı cahiliye...

Katılaşmış yürekleri, buz parçacıkalrı gibi eritecek,

Güneş doğmuştu insanlığın semasına...


Yıl 571 çölün en orta yerinde,

Vahşetlerin ardı-sonu olmadığı bir zamanda,

Gömülürken günahsız kızlar bir bir kuma,

Bu vahşete son veren Rahmetin Peygamberi doğdu...


Ve yıllar akıp geçti,

Gelmişti kırk yaşına,

“Oku” diye bir emir duyunca,

Anlamıştı işin zorluğunu ve kıymetini...


Derken genişledi halka bir bir,

Genişleyince halka, artmıştı zulümler,

Boş durmuyordu Ebu Cehiller,

Boş durmuyordu karanlığın temsilcileri...


Ve bir emir daha “Hicret”

Bıraktılar ne varsa dünyaya ait olan.

Uydular gelen emre ve vardılar “Medine’ye”

Medeniyetin merkezi olacak olan “Medine’ye”


Ayrılık vakti gelince veda haccı zamanında,

Seslendi kendisine iman edenlere,

Seslendi asırlar sonra gelecek bütün Müslümanlara...

“Sakın olaki, benden sonra eski adetlerinize geri dönmeyin” dedi.

Dönenler oldu, dimdik durup hakikati savunanlar oldu...


Yıllar geçti, gelip o ses,

Kararan şu dünyada sinelerimize çarptı.

Bu mesuliyet çok ağırdı...

Gönülden gelen bir ses ile irkildik;

“Ey şiarı aydınlatma olan Zât,

Gel dünyamızı da aydınlat...”