İffet ve Süleyman Bin Yesâr

İnsanı insan yapan yegane nişan, iffet. O, haramlara, çirkinliklere, iğrençliklere, zina, fuhuş, livata ve benzeri ahlaksızlıkların cümlesine karşı sağlam bir kalkan. İffetli olmak, ilahi buyruk.İffet, kadın-erkek her kulda mümeyyiz manevî bir hassa, ahlakî bir hal. Kur’ani bir talep. Hayır, emr-i kat’i o: ‘Mü’min erkeklere söyle; gözlerini haramdan sakınsınlar; iffetlerini, namuslarını korusunlar. Bu davranış, onlar için daha temizdir. Gerçekten Allah onların yaptıklarından haberdardır. Mü’min kadınlara da söyle; gözlerini haramdan sakınsınlar; iffetlerini, namuslarını korusunlar.’ Ayrı ayrı her iki zümreyi de muhatap almayı gerektiren ciddi bir ikaz. Bütüncül bakıldığında iffet; dini, ahlakî, tarihî ve millî değerlerimizden her biri. Irzımız ve namusumuz; dinimiz, canımız, aklımız, malımız gibi; mutlaka korumamız emredilen, uğrunda mücadele etmemiz gereken temel haklarımızdan biri iffet. Sütçü İmamları şaha kaldıran, Nene Hatunları dağ taş dolaştıran, başka değil bu değere uzatılacak olası bir el ihtimalinden başka neydi ki!

İffet iradenin yardımıyla cismaniyete başkaldırı. Behemi arzulara kota. Zina ve sefihlikten ırak durma erdemi. Başka değil o iman edenlerin en bariz nişanesi (23/5-7); iffet gergefli bir hayata muştu, Allah’ın mağfireti ve ahiret sürprizlerine davetiye (33/35). Ve de bu sancağın sahipleri olarak Hazreti Yusuf ve Hazreti Meryem gibi iffet abideleri. Yusuf dilinde vahiyleşen yakarış ne de güzeldir: ‘Ya Rabbî! Bu kadınların beni dâvet ettikleri o işten zindan daha iyidir.’ (12/33) O bu kabul gören duası ile iffetine toz kondurmayı yıllar süren mahpusluğa yeğlemiştir. Ve bu idrakin karşılığı olarak kıyamete kadar gelecek olan bütün ehl-i imana Yusuf yolunu açık tutmuştur. Asrın başındaki kutluya göre iffet ‘Helal dairesi geniştir, keyfe kâfi gelir. Harama girmeye hiç lüzum yoktur.’ şeklinde özetlenir. Ahir zaman kulları için o, meşru daire içinde kalıp gayr-i meşru sahaya nazar etmeme, el uzatmama, adım atmama demektir. Haliyle iffet sahibi bir kul, göz, kulak, el, ayak gibi bütün âzâların helal dairedeki lezzetleriyle iktifâ edecek, hiçbir şekilde ve yolla harama tenezzül etmeyecek, izzet ve haysiyetine halel getirebilecek her koşul ve durumdan ise uzak durup sakınacak.

Hazreti Yusuf’un yaşadığı hadise, hiç önemli olmasaydı Kur’an onu en güzel bir kıssa olarak, en güzel bir anlatımla dillendirir miydi? Bu hadise alelade bir hadise olsaydı bir sûreye isim olur, uzun uzun anlatılır mıydı? Evet, Hazreti Yusuf bir imtihan verdi. İffetin muhafazasının ne kadar mühim olduğunu, Rabbin bu durumdan ne kadar memnun kaldığını gösterdi. Rabbi de onun iradesinin hakkını vermesini karşılıksız bırakmadı ve “burhan”la imdadına yetişti.

Kim bilir daha nice iffet abideleri bu tarz imtihanları başarı ile vermişlerdir. Meselâ, tarih bir büyük zattan daha bahseder. Adı, Süleyman b. Yesar. O da, Hazreti Yusuf gibi imtihan olur. Kaynaklar bu imtihanı şöyle haber verirler.

Tâbiînin büyüklerinden. Medîne-i münevveredeki fukaha-i seb'adan (yedi büyük fıkıh âlimi) biridir. Künyesi Ebû Eyyûb'dür. Hz. Osman'ın halifeliği sırasında doğdu. 104 (m. 722) senesinde 73 yaşında iken vefât etti. Ümmül-mü'minîn Hz. Meymûne'nin azatlısı idi. Fıkıh ve hadîs ilminde meşhûr âlimdir. Hz. Meymûne'den, Hz. Âişe'den, Hz. Ümmü Seleme'den, Ebû Hüreyre'den, İbn-i Abbâs'dan, Zeyd bin Sâbit, Mikdad bin Esved ve diğer pek ço zâttan hadîs-i şerîf işitip, rivâyet etmiştir. Amr bin Dinar, Abdullah bin Dinar, Abdullah bin Fadl el-Hâşimî, Ebu'z-Zinâd, Bükeyr bin Eşeç, Yahyâ bin Sa'îd el-Ensârî ve diğerleri Süleymân bin Yesâr'dan hadîs-i şerîf işitip rivâyet etmişlerdir. Kütüb-i sitte râvilerindendir. Rivâyet ettiği hadîs-i şerîfler Sahîh-i Buhârî'de, Sahîh-i Müslim'de, Sünen-i İbn-i Mâce'de, Sünen-i Tirmizî'de yer almıştır. Sika, (güvenilir, sağlam) bir râvi olup, çok hadîs-i şerîf rivâyet etmiştir.

Fıkıh ilminde zamanının yedi büyük âliminden biridir. O asrın meşhûr âlimlerinden olan Sa'îd bin Müseyyib, kendisine fetva sormaya gelenleri, Süleymân bin Yesâr'a gönderirdi ve "Bu gün o en iyi bilen âlimdir" derdi.

Süleyman bin Yesâr, sîmâca çok yakışıklı birisi idi. Bu sebeple de sürekli imtihana maruz kalıyordu. Bir gün bir arkadaşıyla “Ebva” denen yerde konaklamışlardı. Arkadaşı yakındaki alışveriş yerinden bir şeyler almak üzere çadırdan ayrıldığı sırada Süleyman’ı geriden gözetleyen bir bedevi kadın hemen çadırın kapısına gelerek: “Buraya kadar gelir misin? diye seslendi. Süleyman, serili sofradan yiyecek isteyeceğini düşünerek bazı şeyleri alıp da kadına doğru yürürken kadının ikazı farklı oldu: “Ben yiyecek falan istemiyorum, seni istiyorum seni. Yakışıklılığın hoşuma gitti. Karşı çadıra gel. Kimsecikler yok yanımda!” Süleyman, bir imtihana tabi tutulduğunu düşünerek bağırmaya başladı: “Defol buradan şeytanın elçisi. Şimdi arkadaşım gelir, ikimiz de rezil oluruz! Kadın, beklemediği bu karşılıktan ürkerek peçesini yüzüne kapayıp çadırına dönerken, Süleyman da içeriye girip ağlamaya başladı. Bu sırada çarşıdan aldığı şeylerle gelen arkadaşı Süleyman’dan yaşadığı durumu dinleyince o da ağlamaya başladı. Süleyman şaşırmıştı. “Sen niçin ağlıyorsun? diye sordu. Aldığı cevap şöyle oldu: “Kardeşim, sen gerçekten de bir iffet abidesiymişsin. İyi ki ben muhatap olmadım böyle bir imtihana. Muhtemeldir ki kaybedebilirdim. Allah sana senin güzelliğin kadar iman kuvveti de lütfeylemiş.” Süleyman oradan kalkıp Medine’ye varır, o gece rüyasında Yusuf aleyhisselamı görür. Karşıdan kucağını açarak gelen Hazreti Yusuf ona şöyle hitap eder: “Gel seni kucaklayayım iffet abidesi kardeşim. Güzelliğin de kendine göre imtihanı vardır. Sen de benim gibi bu konuda imtihanlara tabi tutuldun, ama kazandın. Tebrik ederim seni…”

Rabbim bizleri Hz. Yusuf ve Süleyman Bin Yesar gibi iffetini koruma hususunda hassas davranan kullardan eylesin...

Selam ve dua ile....