Yağmura ve Aşıklara

Yağmur islam kültüründe rahmet, bereket gibi temalarla bağdaştırılır. Bu bağlamda yağmuru bir felaket veyahutta afet olarak görmek bu topraklarda karşılaşılacak bir durum değildir elbette. Lakin, yağmurun bu olumlu tasviri, yağmurun arkasındaki kalbi hisleri karşılayamıyor zannımca...

Yağmur sesinini duyduklarında, arap kızı gibi cama koşanlar, bazı bazı çıkıp delice ıslananlar, belki de Nasreddin Hoca’nın kıssasındaki, rahmete koşma - rahmete kavuşma ikileminin dışındaki, sevdayı hissetme boyutundaki aşıklar...  Ahh. Yağmurum sevda boyutunu taşıyanlar...

Aşıkların hissiyatında yağmurun anlamını kavramak, gökten aşağı doğru süzülen hüzmelerin nur ile nar arasında ne tarafta kaldığını kavramak ile eşdeğerdir. Bu durumda aşıkları yalnızca aşıklar anlar demek, bencillik değil, hakikati dile getirmektir belki de.

Yağmur kelimesini lügatte aramak yerine yağmur yağdığında istemsiz bir hal ile derin anlamları yaşayanlar, yağmurun gözyaşlarını da nasıl sakladığını bilirler elbette. Göklerin ağlaması-insanın ağlaması birbirine benzer bu boyutta. Çünkü ağlamak, bir arınma halidir. Aynı şekilde yağmur da, gökten şarıl şarıl yağdığında toprağı temizler, temizlemekle kalmaz, bereketlendirir. Bizler, aşık olmayanlar, bu hali bir ıslanma olarak tasvir ederiz. Lakin aşıklar bilir ki, gözden yaş akarken gönül kuru kalmaz.

Yağmur yağdığında ıslanan topraktan yükselen ozon kokusu her daim bildiğimiz; yağmurun toprağın altına, bir ağacın en ince damarlarına  kadar ulaşması, işte bizim görüp geçtiğimiz, üzerinde tefekkür etmediğimiz mevzudur.

Gözden yaş akarken gönül kuru kalır mı? Yağmur yağarken ıslanan toprak, bu rahmmete şükretmez mi? Aşıklar olmasa, yağmurun rahmet olduğunu kim hatırlar? İşte bu sorular, yağmurun hakikatine ulaşır. Ve yağmuru, hakikat yapar. "Gökler ağlarken dostlar ben ağlamışım çok mu" diyen Barış Manço ve yağmur yağdığında  cama koşan Arap kızına selam olsun.. ve aşıklara bir de...