Çok Değil İki Gün Oldu Gideli

Bir tren yolçuluğu yaparken yine kalemim konuşmak istedi...

Ve yazdı kalemim.

Seni siyah kalemimle kirletmek istemezdim, ama sessizliğimi tek sana yazabildim. Koyulaşmış göz rengim dert ortağımdır belki de. Peki ya kirpiklerimi düşündünüz mü? Hiç akıtamadığı ğözyaşlarıyla dökülmüş olmalı inceden inceye, tek tek. Sararıp solmuş yapraklar gibi savrulmuşardır bir kenara. Tıpkı sen ve ben gibi. 'Sen ve Ben' derken bile aramıza giren o 'Ve' bağlacını bile suçlayan ben, ayrılığın hüznünü nasıl olur da yaşayabilirdim?

Taşıyabilir miydim bu yüreği? Senin ağırlığınla var olan bu yürek nasıl olurdu da yalnız bir güvercin olurdu? Peki sorarım:"Kanadım kanarsa, bulabilir miydim yarama bir merhem?" Sen gittikten sonra kelimelerimin de bir anlamı kalmadı. Tıpkı ben gibi... İçtiğim bir yudum çay bile hasret kokuyor. Radyom şarkı falan çalmıyor. Sen gittikten sonra odama güneş değil ayrılık ışığı vurdu. Deniz kabuğunun içine saklanmış kelimeler gibiyim şu sıralar. Kırık-dökük, uçsuz-bucaksız. Kum tanesi kadar hassas yüreğim, dokunsalar akar kumlar yaş olur yağar denize. Dudaklarım sensizliği anlatamadı yine kalamemim yazdı. Yolun sonunda bir liman bulmaya gidiyorum. Seni sensiz sevmeye terk ettiğin bu yüreğimle.

Ve sonra zaman fısıldadı...

Bir liman olmalı kaptanı sen ve bir de ben olmalıyım 'bizi' biz yapan.. Liman aydınlık melodisi sesi ötene kadar karadan ayrılmamalı.

Çok değil iki gün oldu gideli...