Kitab-ı Kader

“Kayboluyorum artık kalabalığın içinde,

Göremiyorum kendimi bu düzensiz düzende,

Boğuluyorum bilinmezliklerde,

Dayanamıyorum daha fazla bu hayata…”

Yazacakları ve yazdıkları bu kadarcıktı, kalemi bıraktı elinden. Duygularını döktüğü kağıdı özenle masaya yerleştirdi; kolay görülebilir bir şekilde. Mutfağa yöneldi ona yuva olmuş küçücük dairesinde. Ne yavaş ne de hızlıydı adımları, sanki her zaman yaptığı bir şeyi yapacakmış gibi normal hareket ediyordu. Sevdiği bir yemeği yapacak gibi ocağı açtı; ama çakmağı almadı eline, tencere koymadı üstüne, yemek koymadı içine… Tekrar salona döndü aynı olağanlıkla ve uzun zamandır kalkmak istemediği yatağına belki de son defa uzandı. Gözlerinden yaşlar süzülüyordu, ağlıyordu; kendine, kendi ölümüne ağlıyordu. Günlerdir yattığı yataktan baktığı tavana bakmak istemiyordu artık, çevirdi yüzünü başka bir tarafa.  Titizlikle yerleştirdiği, son defa duygularını yazmış olduğu kağıdın yanındaki kitap dikkatini çekti. Daha önce hiç görmemişti bu kitabı. Nereden gelmişti ki o zaman? Az önceki yavaşlığın aksine hızlıydı hareketleri. Yataktan kalkıp masaya doğru yürüdü ve tam masanın önünde durdu. Bilinmedik, görülmedik kitabı eline aldı, rastgele bir sayfa açtı ve okudu. Karşısındaki pencereye baktı, sonra tekrar okudu. Kitabı kapatıp masaya bıraktı ve bir hışımla hemen mutfağa gitti, ocağı kapattı. Sanki olmayan yemeği pişmişti artık. Tekrar salona döndüğünde bu sefer yatağına yatmadı. Dışarıda bir şey onu bekliyormuşçasına balkona çıktı. Sonsuz, mavi, büyüleyici gökyüzüne dikti bakışlarını.  Derin bir nefes aldı ve kendi kendine mırıldandı;

Her şey üstüne gelip seni dayanamayacağın bir noktaya getirdiğinde, sakın vazgeçme! İşte orası kaderin değişeceği noktadır…

Mevlana Celaleddin-i Rumi