Garibanın Matematiği Kuvvetlidir

Garibanlık zor zanaat…

Hayatında, trajedi asıl olur.

Komik derece “geçim hesabı” yaparsın.

Bazen hesabı da bırakmak istersin, ama hesap seni bırakmaz, sen de hepten batmamak için hesaplarsın yine ince ince…

Bazen, bayramda, memleketine gidemezsin, gitsen bile çocukları götüremezsin ya da onları gönderir sen burada kalırsın… Bayram Allah’ın cc bayramı, 3-5 gün izin de var ama…

Orta ve lisede yatılı okurken, aynı ilin diğer ilçesinden, kendi ilçeme bayramlar ve karne tatili haricinde hafta sonu tatiline falan gidemedim. Hesap yapmak gerekiyordu, küçük olsan da matematiğin kuvvetli olmalıydı…

Rahmetli babam, elinde 5  veya 10 kiloluk yağ tenekesi ve diğer şeyler ile kilometrelerce yürürdü ilçeden gelirken. Hesap ancak böyle uc uca gelebiliyordu… Ne kadar gelebiliyorsa… Hem çarşıda bir şey yemeden eve geliyordu aç acına. Çünkü yerse, yavrularına yediremeyebilirdi…

Bu garibanlık, fakirlik, açlık sınırı, yoksulluk sınırı; insana, yeri gelir, “yapılması gereken dişini bile” sanki “lüksmüş gibi” yaptırtmaz.

Tuvalet kağıdının kalitelisini alamazsın… Kıçında da hesap yapacaksın.

Adam gibi birkaç takım elbisen olmaz; birilerinin gömlek, tişört aldığı fiyata takım almak zorunda kalırsın, onun da kısa sürede ağzı gözü kayar…

İyice eskimeden atamazsın ayakkabılarını, ayağını vursa bile.

Hele evliysen, çocuğun varsa, hastan varsa... Çocuğuna yok diyebilir misin? Hem yoktan ne kadar anlar? Birinde almasan, diğerinde alacaksın, çok dolaşsan da mesela, ayakkabının fiyatları senin hesabının üstünde olacak, alacaksın ama o mutluluğu yeterince yaşayamayacaksın…

Eşin, bir yemek yiyelim dese, nasıl yok diyeceksin? Mecbur restorana götüreceksin, ona bir şey diyemesen de kendin etsiz yani ucuz yemek yiyeceksin. O anın tadını çıkarman gerekirken, “hesap çok kabarık” olmasa bari diye düşüneceksin?

Geçenlerde bir arkadaşla görüştüm. 41 yaşında, evli, çocuk sahibi. Kirada, kirası 650 TL. İTÜ Maslak Kampüsünde güvenlik görevlisi. Taşeron şirkete bağlı. Maaşı 1.500 TL. Asgari ücret değil, ama belli ki bu ücret de, açlık sınırının altında.

Gayet temiz, düzgün bir insan. Çevredeki diğer bazı insanlar, bu arkadaşın zayıf olduğunu söyleyerek, kendine bakması, yemesi gerektiğini öğütlüyorlardı… Tabi, açık diyemedim ama içimden, - “bu gariban, faturalardan, sağlık harcamasından, okul vb. harcamalardan ne kalacak ki yesin!” diye geçirdim.

Gerçekten, insanın, çalıştığı ve emeğini ortaya koyduğu halde, bir yoksul gibi hayat sürmesi acı değil mi?

Ayrıca bu insanlar, nasıl para biriktirecek? Bu insanlar, 180 bin TL den aşağı olmayan, 1+1 birlerin bile uçuk fiyatlara satıldığı İstanbul’da bir evleri olabilecek mi?

Doğrusu, karamsar olmak istemem, elbette bu ülke çok yokluk, sıkıntı gördü, ekmek bile karneyle verildi, şeker bulunamıyordu bir zamanlar. Bunları saklı tutmak da gerekli… Fakat bu arkadaş, “şu anda bir eve taksitle, kredi ile girmeye cesaret edemeyecek ekonomik bir ortamda”.

Böyle tek insan dahi olsa, insan olarak bizleri, idareci olarak da başımızdakileri rahatsız etmeli, rahatsız olabilmeliyiz…