Vedaları Sevmem Bilirsin

Oldum olası sevemedim şu vedaları. El sallamaları, dökülen gözyaşlarını asılan suratları, hatta çığlık çığlık susuşları sevemedim bir türlü. Herkesin uğurladığı birileri vardır kalp limanından. Gelen niye giderdi ki? Hele bir de üstüne gitmeyeceğine dair sözler verip yeminler ettiyse. Öyle bir hal almış ki sözler ve yeminler peynir ekmek gibi tüketiliyor. Oysa kendine güvenmeyen söz vermemeli, cehennemden korkan yemin etmemeliydi.

Sözd e verdiler yemin de ettiler. En çok da buna güvendik. En çok da burada hata yaptık. Boştu kalbim uzun süredir kimseyle muhabbeti de yoktu gönlümün. Üniversiteyi okumak için memleketimden kalkıp gelmiştim gurbete. İlk başlarda çok sıkılmış sevmemiştim burayı. Kiraladıgımız ögrenci evinin caddeye bakan balkonuna çıkar her gece yıldızlara , gökyüzüne bakar dua ederdim. "Öyle birini çıkar ki karşıma burayı sevdirsin bana. Bugüne kadar hayatımda olanlara benzemesin."

Geceleri de duamın eşliğinde hayal kurardım. Zaman sonra biri çıktı karşıma. Adı Hasret'ti. Herşeye hasret bırakabilecek kadar çok derin bakıyordu gözleri. Gülüşünde ömrümü yaşlandırabilirdim onun. Arkadaş ortamında tanışıp kısa sürede kaynaşmıştık. Sabahlara kadar konuşup içimizdeki bulmacaları çözmüştük. Sonra bir gün kitap ol sen bana dedim. Okuyup da bitiremeyeceğim bir kitap... "Kitap değil sadece roman olurum sana ömür boyu" demişti. O an akreple yelkovanın birbirine fısıldayıp gülüştüğünü gördüm.

Çok iyiydi aramız kavgalarımız da pek tatlı olurdu. Niye kalın giymedin üstünü hasta olacaksın! Sana kaç kere söyledim ilaçlarını ihmal etme diye. Bu ve buna benzer  kavgalar. Onun ikinci üniversitesiydi; sağlık mezunuydu. Hemşirelikti hep hayali. Ama dört senelik bilişim bölümü okuyordu ben gibi. O sabah giderdi okula, ben de akşamları. Bir gün okul çıkışı aradım "kahve içmeye ne dersin" dedim. Cadde üzerinde bi kafeye oturup kahvelerimizi yudumlamaya başladık. Dudaklarından dökülen sözler bir anda kaçırdı tüm keyfimi. Atanabilirmiş...

"Tercihlerimi yapacağım Şubatta İstanbul'a yerleşeceğim büyük ihtimal" demişti. Ailesi çok baskı yapıyormuş Hasret'e. Donmuş kalmıştım. Dua edip beklediğim hayalini kurduğum insan bana gitmekten bahsediyordu. Beni bırakıp gitmekten bahsediyordu. Donup kalmıştım bir süre uzaklara daldı gözlerim , buğulandı... "Sevdiceğim" dedim. Gözlerine baktım ve devam ettim; "ben kimseye kal demedim, diyemedim. Çünkü kal desem geleceğine engel olurum. Bu beni üzer, vicdanen rahatsızlık duyarım. Git de diyemem ama ben vedaları sevmem. Ama kalırsan bir başka olur gidersen olan aşka olur" demiştim.

Gitmesi gerektiğini ısrarla söyledi mecburmuş buna öyle diyordu... Aylardan ekimdi daha vardı, gitmezdi belki.. Ve nihayet beklediğim olmuştu bir gece bana sarıldıktan sonra gitmeyeceğini söyledi. O an ruhum sevinçten kaç kez döndü boş sokaklarda anlatamam. Gitmeyecekti ve mutluluğumuz hep sürecekti. Sorunsuzdu her şey, akşamları kahve içmeye çıkar sabahları kahvaltı yapardık birlikte. Ve yine bir gün gideceğim dedi. Beni mi kandırmıştı yoksa? Hani gitmeyecekti? Nasıl olurdu bu? Dünya üzerime yıkılmıştı. Gideceği gün gelmişti. Onu uğurlamaya gidip gitmemekte kararsızdım sonumuz ayrılıktı belli ki.

Vedaları sevmezdim, sevmeyeceğim de. En son ben gelmiştim perona beni görünce elinde bavulları bırakıp bana doğru koştu. Sarıldı o ıslak gözlerini gözlerime dikip sustu öylece. Sustuk sayfa sayfa. Öyle sustuk ki çığlık çığlık tüm seslerin sessizliği kendinden utanmıştı. Sonra dudaklarımdan döküldü şu sözler; "Kaç kahve içtik seninle bilmiyorum ama bir kahvenin kırk yıl hatrı vardır. Kaç yıllık hatrım var sende? Yıla sığmaz içtiğimiz kahveler kaç ömürlük hatrım var onu söyle? Sana bir fincan kahvenin hatrına kal diyorum."

Gözlerinden boşanmıştı yaşlar; "gitmem gerek" dedi. Son sözlerimse şunlar oldu; "Kahve de yalan oldu ömrümüzde, şimdi git başka bir şehre başka birine belki de otobüsün kalkmadan arkamı dönüp senle gezdiğimiz caddelere yürüyeceğim. Sana el sallayamam kendine iyi bak da diyemem. Başka şehirlerde yaşanmaz aşk çünkü ben vedaları sevmem b'İL'ir'SİN'...