Sözün bittiği yerde....

Yine aynı tablo, yine aynı haberler. Daha beş ay önceki Soma faciasının izleri ve acıları silinmemişken bir yenisi ile daha perişan olduk. Bu sefer on sekiz haneye ateş düştü. On sekiz ayrı hayat yine ihmalin, yine aç gözlülüğün ceremesini çekti. Onlar içeride kim bilir ne büyük çaresizlikler yaşarken dışarıdaki yakınları hep bir umutla bekleyiş halindeler. Yüreği yanan anneler, babalar, kardeşler, eşler ve çocuklar. Hala daha umutla bekliyorlar. ‘Bir umut çıkacaklar ve biz yine eski küçük dünyamıza geri döneceğiz’ düşünceleri ve dualarıyla sabır ediyorlar. Sonra çıkıyor yetkililer diyor ki; umudumuz bitiyor, on sekiz işçinin hayatlarından endişe ediyoruz’ diyorlar. Koca bir hayatı şu bir cümleye ne kolayda sığdırıyorlar.

Ateş yine düştüğü yeri yakıyor. Felaketler silsilesi ardı ardına geliyor. Şehitlerimizin acısı daha dinmeden bir başka trajik olayla sarsıldık ne yazık ki. Ekmek parası uğruna, yine etraflıca denetlenmeyen kurumlarda insanlar çalışmak zorunda bırakılıyor. Başka çareleri yok çünkü. Yoktu başka alternatifleri. Gariban canı neden bu kadar ucuz, neden bu kadar kıymetsiz? Soma faciasından sonra alınan önlemler nerede diye insan sormadan edemiyor. Yine bir sürü iddia, bir süre ihmal. İhmal olduğu kesin de, neden ihmale ortam sağlandı, neden daha iyi denetlenmedi ve neden bu boş vermişlik?

Öfkem çok.. Bu sefer göz göre göre geldi felaket. Kimse sorumlusu vicdan muhasebesi yapsınlar. Şapkalarını önlerine alıp bir düşünsünler. Yiten hayatların sorumluluğunu nasıl kabullenecekler. Hangi gerekçelerle bu işten sıyrılmayı planlıyorlar. Peki ya ilahi adalet? Hiç mi tecellisinden korkmuyorlar. Yetim kalan çocuğun vebali altında kendilerini bu olayın sadece bir kaza olmuş olmasına nasıl inandıracaklar? Umarım ki vicdanlar dile gelsin bu sefer. İşvereni veya devlet temsilcileri bu işin hakkını veremeyenler, gerekeni yapsınlar. Ve bir kere de açık yüreklilikle ortaya çıkıp bu ihmallerin sebebi bizin desinler artık.

Yine de gidenler geri gelir mi? O kısacık hayatta kalma zamanında kim bilir neler düşünüldü zihinlerde. Lokmalar boğazlarına takılmışken neler geçti akıllarından. Bunun bir rüya olması için neleri vermezlerdi. Ama gerçekti işte. Sözün bittiği bu yerde;

Yaşamlarınızı bu kadar acımasız ve bu kadar ucuz yapanlar utansın..’