Anlayana Sonbahar...

Aylardan Ekim, mevsimlerden sonbahar… Hava inadına soğuk, inadına karamsar.. Ya da ben inadına çok üşüyorum.

Sonbahar nedense hep hüzün vermiştir bana. Havanın ve doğanın bu hali bitiş çizgisini hatırlatıyor bana. Kendisi bile hüznü yaşıyor gibi. Aylar önce yeşeren yapraklar dökülüyor, adeta can veriyor.

Ağaçlar kendilerinden kopup sonsuzluğa uçan yapraklara ağlıyor. Yine yalnız, yine terkedilmiş olmanın buruk hissini yaşıyor.

Daha birkaç ay önce gölgesiyle etrafına serinlik veren ağaçlar öksüz ve yetim kalmış gibi. Buz gibi. Güneş de eski tadı vermiyor. Sıcaklığı işlemiyor iliklerimize. Bunaltmıyor bizi. Kaçarken sıcağından serinliklere şimdi gözlerimiz onu arıyor nerede diye..

Akşamüzeri kapı önü sohbetleri de bitiyor yavaş yavaş. Hava erken kararıyor, üşütüyor rüzgâr. Erken kapanıyor perdeler, erken sönüyor ışıklar. Farkında olmadan ruhumuza işliyor böyle davranmak sanki. Çoktan bekliyormuşuz gibi sonbaharı. Kabuğuna çekilen kaplumbağa gibi…

Deniz de artık fazlasıyla hırçın, fazlasıyla öfkeli.. O hüzünlü sonbahara o da hazırlıyor kendini. Girmeyin suyuma, kabul edemem sizleri der gibi. Öfkeli ve biraz da serseri.. Ama en çok da buz gibi..

Farkında mısınız siz de benim gibi? Daha çok veriliyor sala sanki. Dökülen yapraklar gibi, sonsuzluğa giden insanlar da çok gibi.

İçimi bir hüzün kaplar sonbaharda. Esen rüzgârdan, zoraki çıkan güneşten anlamlar çıkarırım hep. Anlayana mesajı derin, anlayana mesajı çok net...

‘Her şeyin bir sonu vardır elbet…’