Osmanlı'da Eğitim: 1776-1878 Arası

Bir önceki yazımızda kuruluşundan (1299) ilk yenileşme dönemine (1776) kadar "Osmanlı’da Eğitim"i genel olarak ele alıp değerlendirmiştik. Bu dönem içerisinde Osmanlı’nın nasıl âlemşümul bir devlet olduğu üzerinde durmuştuk. Her sistemde yenilenme ve gelişme durduğu zaman o sistem belli bir şekilde çöker. Ya da şöyle ifade edelim; eğer sistem ilk kurulduğu amaca uygun hizmet edip, o amaçları gerçekleştirme gayesi gütmüyorsa o sistem çöker. Ne yazık ki, Osmanlı’da eğitim sistemi de bu sebeplerden dolayı büyük sıkıntılarla karşı karşıya kaldı ve çöktü.

Yine bir önceki yazımızda bir devleti ayakta tutan dört unsurun olduğunu ve bu unsurların birbirleri ile bağlantılı olduğunu belirtmiştik. Osmanlı’da eğitimin çökmesi ilk başta askeri gücü etkiledi. Askeri gücün yaralanması ekonomiyi etkiledi. Bu üç etkenden doğan sebeplerde adaleti etkiledi ve Osmanlı çöküşe doğru gitti. Bu çöküşü yavaşlatmak için birçok alanda yenilik yapıldığı gibi eğitimde de yenilikler yaşanmıştır. Ama bu yenilikler önceki dönemlerde olduğu gibi rasyonel bir sisteme oturtulmadığı için fazla uzun ömürlü olamamış ve devlet acı akıbetten kurtulamamıştır. Bu dönemde istisnai bir durum var; o da Sultan 2. Abdülhamid Han dönemidir. Kısmen "Abdülhamid-i Sani" başlıklı yazımızda anlatmış olduğumuz bu dönemde devlette, üstelik “hasta adam” denilen devlette, kısmi bir yükselme yaşanmıştır. Onu da ileriki yazılarımızda eğitimle alakalı kısmı ile ele alacağız.

Avrupa'da hemen her sahadaki yeni keşifler ve bunun sanayiye uygulanmasıyla beraber yeni ve güçlü devletler ortaya çıkarken, Osmanlı Devleti de gaflet ve cehalet içerisinde değildi. Bir önceki yazımızda da belirtiğimiz üzere Osmanlı zaten devrinin güçlü devletlerinden birisiydi ve Avrupa ile iç içeydi. Bu sebeple Avrupa'daki yeni gelişmelerden tamamen habersiz değildi. Ayrıca bazı şeyler yapılması gerektiğinin farkında olan padişahlar ve devlet adamları da vardı. Avrupa' nın ilan ettiği ve Avrupa'ya ilan edilen harplerin giderek daha fazla mağlubiyetimize sebep olması ve Avrupa'nın yeni ilerlemelerinin tesirlerini görebilen ileri görüşlü bazı devlet adamlarının teşebbüsleri ile 18. Yüzyılda Osmanlı Devleti'nde bazı ıslahat hareketleri görülür. Bunlardan en önemlisi, İstanbul'da matbaanın açılması, orduda yapılması gereken ıslahat dolayısıyla bazı askeri mekteplerin açılması ve dönemin sonuna doğru sivil mekteplerin tesis edilmesi vb. bunların en önemlileri arasında zikredilebilir.

Eğitimde İlk Yenileşme Hareketleri Dönemi (1776-1839)

kitaplarOsmanlı askeri alandaki bir dizi yenilgiden sonra, önce askeri alanlarda yenileşmeyi gerekli görmüş ve kısa ömürlü bir askeri okul (Hendesehane) açmıştır. 1776’da bir Askerî Deniz Okulu (Mühendishane-i Bahri-i Hümayun) açmıştır. Yenileşmeler hareketleri I. Abdülhamit (1774-1789), III. Selim (1789-1807), II. Mahmut (1808-1839) dönemlerinde sürmüştür.

Osmanlı, Batıya benzer askerî okullar açmakla eğitimde yenileşmeye başlamıştır. Savaşlarda yenilgilerin çoğalması sonucunda Osmanlı, bunu öncelikle Avrupa subay ve askerlerinin iyi yetişmiş olmalarına, kendilerinin bu alanda geri kalmalarına bağlamışlar, önce, Avrupa tarzında bazı askerî yenileşmelere girişmeyi gerekli görmüşlerdir. 18. yüzyılda Osmanlılara gelen yabancı uzmanlar da öncelikle askerî yenileşmeyi tavsiye etmişlerdir. Yenilgiler nedeniyle askerî eğitim-öğretimde yenileşmelere gidilmesine medreseliler bir şey diyemediğinden önce bu alanda çalışılması mümkün olmuştur.

Bu dönemde; Eğitimde yenileşmeye askerî okullar açılarak başlanmıştır. Buralarda yabancı öğretmenlere de görev verilmiş, ilk kez Batı dilleri (Fransızca, İngilizce) programlara girmiştir. 1826’da Yeniçeri Ocağı kaldırılmıştır. "Hayırlı olay" anlamında buna Vak’a-i Hayriye denir. Bozulmuş olan Medrese zihniyeti böylece önemli bir destekçisini kaybetmekle beraber yine güçlü biçimde sürmektedir. İlköğretim zorunluluğu ilk kez bu dönemde getirilmiştir (1824). Batı ile ilişkiler artmış ve ilk kez 1830’larda Avrupa’ya öğrenci gönderilmiştir.

Tanzimat Dönemi (1839-1878)

1839’da Sultan Abdülmecid (1839-1861) tahta çıkınca, Tanzimat Fermanı (ya da Gülhane Hatt-ı Hümayunu) denen bir ferman yayınlamış, siyasal ve sosyal bazı düzenlemeler yapılacağını duyurmuştur. Böylece, Tanzimat (düzenlemeler) dönemi başlamıştır. Aynı doğrultuda, 1856’da Islahat Fermanı yayınlanmıştır. Sonra Abdülaziz Padişah olmuş ve 1876-78’lerde bu dönem kapanmıştır.

Tarihî gelişim süreci içinde, ülkede yenilikler gerekli bir ihtiyaç olduğu ve halkın eğitilmesi "Devlet ve hükümetin önemli bir görevi" olarak görüldüğü için, Osmanlı yönetimine ve Türklere karşı düşmanca davranan Avrupa kamuoyunu kazanmak umuduyla ve Avrupa devletlerinin baskıları nedeniyle bu dönemde eğitimde yenileşmelere gidilmiştir. Eğitimin geliştirilmesi, devleti felâkete gidişten kurtaracak bir yol olarak görülmeye başlanmıştır. Eğitimin böyle bir siyasal ve toplumsal işlevinin bulunduğunun fark edilmesi, eğitim tarihimizde çok önemli bir teşhistir ve o zamandan beri değerini korumuştur. Eğitimciler ve yazarlar, ailenin ve Devletin eğitim görevlerini, çocuklara ve topluma olan sorumlulukları açısından ele almaya başlamışlardır. Eğitim bir bilim olarak görülmeye ve eğitim bilimi kitapları yazılmaya başlanmıştır. Okul ve sınıf ortamının düzenlenmesine, yeni ders araç gereçlerinin kullanılmasına, genel ve özel yeni öğretim yöntemlerinin denenmesine gidilmiştir. Örgün eğitim alanında İstanbul’da ve taşrada büyük çabalar gösterilmiş, bazıları günümüzde de etkinliğini sürdüren birçok okul kurulmuştur.

Yayınlandığı 1 Eylül 1869 tarihinden itibaren birçok hükmü uzun süre yürürlükte kalan Maarif-i Umumiye Nizamnamesi, medrese dışındaki örgün eğitimi ilk kez en geniş biçimde düzenleme ve geliştirme amacını güden bir yasal belgedir. Bu belgede örgün eğitimin merkez ve taşra yönetim kademeleri gösterilmiş, örgün eğitim ilk kez ilk, orta, yüksek şeklinde derecelendirilmiş, üniversite, erkek ve kız öğretmen okulları, özel okullar ve tüm okulların ders programları vs. belirtilmiş, öğretmenlik mesleği düzenlenmeye çalışılmış, eğitimin malî yönü ele alınmıştır.

Böylece, Türk eğitim tarihinde eğitimde düzenleme ve geliştirmeye, en kapsamlı biçimde, ilk kez Maarif-i Umumiye Nizamnamesi ile gidilmiştir. Örgün eğitimin kurulup geliştirilme çabaları mantıkî bir sıra izlememiş, ilköğretime pek el atılmadan orta ve yükseköğretimde düzenlemelere gidilmiştir. Örgün eğitimde mantıkî sıra izlemeyen girişimler, esas olarak, medreselilerin tepkisinden kaçınmak, medreseler ve geleneksel sıbyan mektepleri dışında yeni okullar açmak amacıyla gerçekleştirilmiştir. Fakat medrese zihniyeti, eğitimdeki yenileşmeleri yine de kolay benimsememiştir. Medreselerin düzeltilmesine gidilmemiş, bazı meslek medreseleri açılmıştır. Öğretim kurumlarında birlik olmadığı için, uzun yıllar, "medrese", "Tanzimat mektepleri", "askerî mektepler", "azınlık" ve "yabancı" mektepler... gibi çeşitli kaynaklardan çok farklı bilgi, düşünce, ideal ve dünya görüşüne sahip insanlar yetişmiştir. Bu zıtlıkların toplumda olumsuz sonuçları görülmüştür.

Eğitimde yenileşmeler, bir avuç yönetici, aydın ve öğretmen tarafından başlatılmıştır. Avrupa’daki gelişmelerin topluma tanıtılmasında ve eğitimdeki yenileşmelerde Avrupa’da görev yapan Osmanlı elçilerinin ve öğrenim gören aydınların önemli katkıları olmuştur. Tanzimat döneminde, siyasî gelişmelerin sonucu olarak, çeşitli din, dil ve kültürlerden oluşan ülke insanlarını bir arada tutmak amacıyla "Osmanlılık" ideali ortaya çıkmış ve bir Osmanlı insanı tipi meydana getirmek için eğitimden de yararlanılmaya çalışılmıştır. Ancak, azınlıklar, esasta ayrılıkçı ve millî emellerinden vazgeçmemişlerdir. Azınlık ve yabancı okulları çok büyük gelişmeler göstermiş, Devlet için bir tehlike haline gelmeye başlamışlardır. Açılan yeni okulların programlarına hayata dönük dersler konulmuştur. Programlarda doğal olarak bir gelişme gözlenmekle beraber, uzun süre, çeşitli okulların programları birbirlerine çok yakın bir özellik göstermişlerdir. Medrese dışındaki okullarda, Osmanlıca öğretim dili olarak benimsenmiştir. Maarif-i Umumiye Nizamnamesinin (1869) gerekçesinde "bir milletin eğitimde ilerleme sağlamasını, kendi dilinde eğitim öğretim yapmasında aramak gerekir; bir topluma yabancı dille bilim ve sanatta ilerleme yolunu göstermek zordur" denilmesi çok önemlidir. Bu dönemde, dilin öğretimdeki önemi yanında, sadeleşmesinin de gerektiği anlaşılmaya başlanmıştır. Meslekî ve teknik eğitimin temelleri atılmaya başlanmıştır. İlk kez, öğretmen yetiştiren meslek okulları açılmıştır. İlk kez, kızlar için, orta dereceli okullar açılmıştır. Öğrenci ve öğretmenlerin kılık ve kıyafetleri belirlenip düzenlenmeye başlanılmıştır. Disiplin aracı olarak falaka –yasal olarak– kaldırılmıştır. Az zamanda çok iş yapmak düşüncesi vs. nedeniyle, sivil okulların pek çoğu için uygun binalar yapılmamış, bunlar eğreti binalarda öğretimlerini sürdürmüşlerdir. Askerî okullar bu açıdan daha şanslıdır. Halk eğitiminin önemi daha iyi anlaşılmaya başlanmış, bu alanda gelişmeler görülmüştür.

Yukarıda kısaca anlatmaya çalıştığımız eğitimde yenileşme hareketleri başta azınlıkların olmak üzere diğer ayrılıkçı emeller güden güçlerin etkisi ile başarılı olamamıştır. Başarılı olunamamasındaki bir diğer neden ise bu dönemi sürdürecek donanımlı eleman yetiştirilememesidir.

Bir sonraki yazımızda Sultan Abdülhamid Han dönemindeki eğitim faaliyetlerini ele alacağız.