Bir Küçük Kız

Küçük kız hüzünlüydü. Bu gün okulda mezuniyet yemeği vardı ama giyecek doğru dürüst bir kıyafeti bile yoktu. Sınıfın en başarılı öğrencisi olmasına rağmen, kendini güzel kıyafetler giyemediği için ezik hissediyordu. Sabah erken kalkmış giymesi gerekenleri giymişti üzerine. Ama hiç içine sinmiyordu. Böyle okula gitmek istemiyordu. Biliyordu ki; arkadaşları okulun bu son günün de onu bu kıyafetlerle hayal etmemişlerdi. Bir kez daha düşündü, ne giyebilirim başka? Ama görünürler de başkada seçenek yok gibiydi. Hep pantolon giymek istemişti. Ama hiç annesi ona almamıştı. Konu komşu ne der, ‘aaaa şu kızına pantolon giydirmiş’ ayıplamasını yaparlar diye küçük kızı bu hevesinden mahrum bırakmıştı.

Aklına bir şey geldi. Hemen sokağın başında oturan teyzesine gitti. Bir umut kuzeninin pantolonlarından birini alıp giyebilirdi diye düşündü. Kapıyı çalıyordu ama herkes uyuyordu. Sabah erken bir saatti. Beklemeye koyuldu. Uyanmalarını dua ede ede bekledi bekledi bekledi… Ama uyanmadılar.. Okula da geç kalmıştı. Oysa öğretmeni ona erken gelmesini, bazı organizasyonları kendisinin düzenlemesini istemişti. Ama o giyecek doğru dürüst bir kıyafeti olmadığını düşündüğü için okula erkenden gidememişti.

Sonunda yine üzerindekilerle okula gitmişti. Öğretmeni ve arkadaşları onu bu kılıkta görünce çok şaşırmış, biraz da ayıplamışlar gibiydi.  Küçük kız bunu hemen anlamıştı. Öğretmeni ayrıca geç gittiği için bir güzel de azarlamıştı. Neden o kadar çok kızmıştı ki sanki? Nedeni belliydi aslında.. Diğer arkadaşlarının giydiklerine baktı. Hemen hepsi özenle seçilmiş ve günün modasına uygun kıyafetleriyle gelmişlerdi okula. Hepsinin saçları yapılıydı. Hele bir tanesi vardı ki; çok güzel olmuştu. Hâlbuki küçük kızdan daha başarılı bir öğrenci değildi ama mezuniyete çok iyi hazırlanıp gelmişti. Dahası ailesinin ona bu konuda fazlasıyla destek olduğu çok belliydi.

O an ki hislerini ömrü boyunca unutamayacaktı. Nasıl da imrenmişti. İspanyol paça siyah pantolonu ve üzerine giydiği kolları fırfırlı beyaz gömleğiyle çok güzel görünüyordu arkadaşı. Neden böyle giyinemedim diye sordu kendine. Daha da üzüldü. Çünkü onun bu özel günü kimesin umurunda olmamıştı. Sabah evden çıkarken annesi uyuyordu. Babası da zaten çoktan işe gitmişti. Kardeşlerinin de hepsinin derdi başından aşmıştı. Kimsenin küçük kızın bu özel gününü düşünecek hali yoktu. Onun heveslerinin, hayallerinin, yaşayacağı hayal kırıklıklarının kimse için pek te bir önemi yoktu.

Mezuniyet yemeğinde herkes pek bir iyi eğleniyordu. Ama küçük kız ortama adapte olmakta güçlük çekiyor, kendini dışlanmış ve oraya ait hissetmiyordu. Yerin dibine girse şuan gıkını çıkarmayacaktı. Çok mahcuptu, çok ezik hissetmişti. Neden arkadaşları gibi olamamıştı. Bu sorularla kafası meşgul olurken ortamdaki eğlence çokta umurunda değildi.

Biran önce bitsin istiyordu bu tören. Bitsin ve ben gideyim istiyordu. Gitmek ve bir daha ne öğretmeniyle ne de arkadaşlarıyla karşılaşmak istemiyordu.

Nihayet sonu gelmişti artık. Diplomalar veriliyor. Herkes öğretmenin elini öpüyordu. Öğretmeni kılık kıyafete gereğinden fazla önem verip, tavırlarını da ona göre gösterdiğinden küçük kızla vedalaşması da bunlarla ilintiliydi. Küçük kız elini öptü diplomasını aldı. Vedalaştı. İçinden bir daha hiç birinizi görmek istemiyorum diye geçirdi. Annesine kızdı, babasına kızdı. Kendine kızdı. O an bir dünya dolusu inişli–çıkışlı isyankâr duyguları bir arada yaşadı.

Artık gitme vaktiydi. Son vedaları yaptıktan sonra okuldan ayrıldı. Ama… O gün ona çevrilen bakışları hayatının sonuna kadar unutmayacaktı.