Savaşta Çocuk Olmak

Ne zordu savaşta çocuk olmak. Küçücük yüreğine tarif edilemez korku ve acıları sığdırmak.

Ne zordu savaşta çocuk olmak.

Kaygısızca koşup oynamak yerine dışarıya adım atmaya bile korkmak. Dahası evde bile korkmak.

Ne zordu savaşta çocuk olmak.

Annenin eteklerine yapışıp tek güvenli yerin anne kucağı olduğunu bilmek ve mutlu olmak. Babanın ağzından çıkacak bir umutlu söze gönül bağlamak, hayal kurmak…

Ne zordu savaşta çocuk olmak.

Çocuk olsan da, masum olsan da zalimlerin seni öldürmek için fırsat kolladığını bilmek. Büyümeni istemedikleri için çaresizce ağlamak..

Ne zordu savaşta çocuk olmak.

En sevdiğin oyuncağın, oyunların hayalini kurmak yerine ölümsüz bir gün daha geçirebilmenin hayalini kurmak.

Ne zordu savaşta çocuk olmak.

Kısacık ömrüne bir dünya dolusu acı sığdırmak. Annenin, babanın, akrabalarının ve arkadaşlarının bir hiç uğruna ölmesini seyretmek. Ve sıra bana ne zaman gelecek diye beklemek.

Ne zordu savaşta çocuk olmak.

Bunun neyin, kimin savaşı olduğunu bilmeden en çok öldürülmek istenilen hedef olmak. Sürekli kaçmak zorunda kalmak, tazecik ruhunda geri dönüşü olmayan hasarlar almak.

Ne zordu savaşta çocuk olmak. Anne olmak. İnsan olmak.

İnsanlığından nasibini almamış zalimlerden kaçamamak. Onlara çanak tutan dünya zalimlerini izlerken gözyaşlarına boğulmak. Umutsuzluğun ve çaresizliğin en beterini yaşamak. Daha anne karnında çocuğunu koruyamayan annenin çığlıklarına kulak tıkayanlara seyirci olmak. Sanki; öldürülenler insan değil de bir böcek gibi davranan dünya yobazlarına lanet okumak. Açlık ve yokluğun için de hala umutla hayata tutunmaya çalışmak. Dahası kelle koltukta, Azrail ensede nefes almak…