Kadınların Zor Hayatı...

Her sabah işe gitmeden önce mutlaka televizyonu açar sabah haberlerine şöyle bir göz atarım. Hele de bir önceki akşam haberleri seyretmediysem, ertesi günün sabahı haberleri açar evden çıkmadan gündemi takip etmeye çalışırım. Malum Türkiye’nin gündemi yeteri kadar yoğun ve takibi zor. Şimdi burada sizlere siyaset ile ilgili nutuklar atmayacağım çünkü benim yazmak istediğim konu biz kadınları ilgilendiren çok daha güncel bir sorun..

Gün geçmiyor ki; kadın cinayetlerine bir yenisi eklenmesin... Nedenleri ise hep aynı klişe laflar. Boşanmak isteyen kadın bunu kaldıramayan kocası tarafından öldürülmüş veya yaralanmış. Bir başkası şiddet görüp baba evine gittiği için evi basan koca tarafından öldürülmüş. Daha dün akşamki haberlerde bir koca hapisten izinli çıkıp imam nikâhlı eşini ve kendisini öldürmüş. Arabada da bir tane dolu bavul varmış. Belli ki kadın gidiyormuş ama yazık ki yine bir koca dehşetiyle ikisinin de hayatı acı bir şekilde sona ermiş.

Sabah sabah böyle iç karartıcı haberleri dinleyip evden normal bir psikolojiyle çıkmak her halde zor olsa gerek. Kafam takılıyor çünkü! Neden diye soruyorum kendi kendime neden? Yani biz kadınların her şeye evet mi demesi lazım? Gel deyince gelen git deyince giden bir koyun sürüsü müyüz biz?

Ne yazık ki bazı zihniyetlerde durum hala bundan ibaret. Babasının annesine davrandığı gibi onlardan olan çocuklar yine aynı şekilde hayatlarına giren kadınlara öyle acımasızca davranıyor. Ve üstelik bunun da sonu gelecek gibi değil. Ne kadar acı…

Bu problemlerin olası sebepleri

Peki, bu vahşetlerin müsebbibi kimler? İnsanların bu psikolojiye gelmeleri kimin hatası? Şöyle bir düşününce buna birçok sebep sıralayabiliriz. Yetiştirmedeki hatalar, aile içi huzursuzluk, maddi olanaksızlıklar, çevre faktörleri bunlardan en önemlileri belki de. Tabii bunun yanı sıra, toplum içinde ötelenmiş insanlar ve bunların hayata bakış açıları da oldukça önemli bence.

Hepimizin gözlemlediği ve yanlış yetiştirme tarzı olarak eleştirdiğimiz birçok örnek yok mu gözümüzün önünde? Hepsine kendimizce kızıyoruz, yarınlarımızda bu insanların hayatımıza katabileceği korkunç şeyleri düşündükçe daha da korkuyoruz, ama çözümü için çok da uğraşmıyoruz.

En büyük suçlu kendimiz

Bana kalırsa kadınların şiddet görmesine sebep olan durumların en büyük suçlusu yine kadınlar değil mi? Bir çocuk doğar doğmaz ilk olarak, ailesini kendine rol model almıyor mu ki? Evet alıyor. Daha o küçücük ve tazecik beynine aile içinde gördüğü durumları kaydediyor. İyi ya da kötü ne yaşadıysa onları hard diskine kayıt edip muhafaza ediyor. Büyüdükçe hayatı tanıdıkça kendine rol model aldığı ailesi içinde yaşadığı olayları aynen karşısındakine yapıyor. Burada karşı taraftaki insan kadın yerine erkek de olabilir. Ya da mağdur, kadın yerine erkek de olabilir yani tam tersi düşünürsek... Annesinin, babasından gördüğü şiddete rağmen hiçbir şey yapmadığını gören, susup oturan anne modelinin aynısının, çocuk kendi hayatında da olmasını istiyor. (gerçi susmayanlar da ölüyor maalesef)

Maalesef Türk kadınının büyük bir bölümü gördüğü fiziksel ve psikolojik baskı ve şiddet karşısında sessiz kaldı yıllar boyunca. Ses çıkaramadı, çünkü annesi de aynı baskı ve şiddeti görmüştü ve sessiz kalmıştı. Çünkü o hep büyüklerinden ‘kocamdır döver de söver de’ saçmalığını duymuş, en anormal durumlarda ve şiddet olaylarında bile olması gerekenin bu olduğunu düşünüp, kaderine razı gelmeyi öğrenmişti.

Bu ne büyük bir ayıp, ne büyük bir bağnazlık, toplumun geldiği ne acı bir nokta. Nasıl bir düşünce tarzı? Kafamın içinde bu sorulara cevap vermekte güçlük çekiyorum. Aklım almıyor. Nasıl bir gerekçeyle bu acımasızlığı yapan insanlar haklı çıkabilir bunu kendime dahi açıklayamıyorum. Kadınsın diye her türlü pisliği üzerinde denemeye kalkan insan müsveddelerini görmeye dahi tahammül edemiyorum.

Din adı altında kadını sadece erkeğin himayesinde bir mal gibi gören kişilerden tiksiniyorum. Örf ve adetlerle konulan kurallar, sanki dinimiz böyle emretmiş gibi topluma dayatılıyor. Aslında din bize ne emrediyor birçoğumuz bunu bile bilmiyor. Bu, kadın için de geçerli kuşkusuz. Saygısını kaybetmiş insanlar ister kadın isterse erkek olsun dalaletin en büyüğüne düşmüştür bence. Amaç aslında kendi yoksunluğu içinde karşısındaki insanın hayatını cehenneme çevirmekten başka nedir peki?

Sosyal sorumluluk dernekleri de suçlu!

Devlet ve sosyal sorumluluk dernekleri de durumun bu seviyeye gelmesinde kısmen de olsa suçludur. Her kadın cinayetinin haber programlarında uzun dakikalar boyunca yer bulması farkında olmadan bu düşünceye sahip olan insanları cesaretlendiriyor. Sosyal sorumluluk dernekleri kadının hayatın içinde daha fazla yer almasının, kendi ayakları üstündü durmasının gerekliliklerini savunurken, astığım astık kestiğim kestik kocalar için de neden bir psikolojik olgunluk ve medeni düşünme programları hazırlamada geri kalıyor? Siz kadına "çalış kendi ayakların üstünde dur" diyorsunuz ama ne yazık ki bunu yapmak isteyen kadınların birçoğu ya çok büyük şiddetlere maruz kalıyor, parası elinden alınıyor, ya da bir cinayete kurban gidiyor. Kısacası potansiyel tehlike arz eden bu zihniyetleri eğitemedikten sonra, kaybeden kadınlar olmaya devam edecektir.

Aslında bu konu için yazılacak, söylenecek çok şey var. Sayfalar almaz herhalde yazmaya kalksak hepsini. Ben gördüğüm, tecrübe edindiğim, gözlemlediğim durumları bu yazımda aktarmaya çalıştım. Ne yazık ki çok da iç açıcı şeyler yazamadım. Keşke durum daha farklı olsaydı da daha güzel şeylerden bahsetseydik. Bu yazı son yazı mı olur? Hiç sanmıyorum maalesef, bu zihniyetteki insanlar hayatın içinde olduğu sürece daha çok yazı yazılır..