Merhaba, Ben İstanbul!

Bugün de uykusuzum. Korku nöbet tutar tenhalarımda. Bir ütopya oluşum en büyük yalanımdır benim. Onca şehir efsaneleri taşırım bağrımda. Tuttuğunuz her şeyim altındır hatta! Tam tuttuğunuzda tuzla buz olurum.

Bin bir çeşit insan uyur koynumda. Farklı çağlardan gelir hepsi, yorgundurlar. Tek ortak yanları benim! Gün ağardığında kimilerine günüm aydın, kimilerine her daim gecedir.

Oysa ben, hep günaydın gibi severim onları; sokaklarımdaki tüm kirli çocuklar benimdir. Kan kokan , burnu akan, suç doğuran çocuklarımdır onlar. Karanlık sokaklarım, hayata yenik halim, en tarafsız yanımdır onlar.

Güzel hayaller kuran, sırça köşklerde kalan, ak pak çocuklarım da var. Hepsi, İstanbul yanımdır benim. Tek ortak dertleri benim!

O, doğurganlığı hiç bitmeyen kadın benim! Her dakika suç doğurur, arsızdır gecelerim. Dünyanın peşine takıldığı cazibe de benim, medeniyetin tek dişi kalmış canavarı da!

Tenim, gökkuşağının tüm renkleridir. Göz kamaştırır iki yakaya süzülüşüm, bembeyaz duvaklar içinde.

Bin bir çeşittir yüzüm. Sanırım, bir masal şehrini çağrıştırdı adım sana.  Ben, uzaktakine ütopya, bağrımdakine cehennem olurum. Yaşım yoktur benim. Rengim kan kırmızıdır. Düştü mü akla hayalim; o hayal şehrin adı İstanbul olur. Git. Bana git. Nasıl olsa, ben her gün yeniden tanışırım hayatla. Merhaba, ben İstanbul?

Git. Bana git. Ama düşün giderken? Denize benzer kokum, mavidir. Beyoğlunda asiyim, cadde de asalet. Karaköy’de tenime susar mavi. Balık kokar, Eminönü'nde ekmek arası olurum. Gözleri kapalı içine çeker beni deniz, gözleri kapalı dinler insanlar... Ah! Bağrımdaki insanlar? Çalarım hayatınızdan bir parça bir parça. Bakmışsınız yetmiş yıl geçmiş, neyin peşindesiniz?

Arzu Aytekin