Yiyecek Savaşı

      Dipnotlar adlı bir sitede şu haber ilgimi çekti. “ haberrus internet sitesinde yer alan haberde, Rusya’nın başkenti Moskova’da açılan “Lamadjo” isimli Ermeni restoranın mönüsündeki “Lamadjo” yemeği ile dikkat çektiği belirtildi. Lamadjo, lahmacun ile aynı usulle yapılıyor. Haberde, Moskova’da iki şubesi bulunan restoran sahiplerinin, lahmacunun Ermeni mutfağının en popüler yemeği olduğunu savunduğu öğrenildi.”

      Kıbrıs Rum kesimi ile baklava, feta peyniri, kalavata zeytini ve hellim peynirinin tescili ile ilgili yaşanan krize böylece Ermenistan ile lahmacun krizi de eklenmiş oldu. Sadece bu krizle Yiyecek Tescili savaşını atlatsak iyi; yoğurt, Yunan yoğurdu; döner de İngilizlerin, dönerin Doncaster’da ilk kez bir kasap tarafından üretildiğini söylemesiyle Yiyecek Tescili Savaşı arasındaki yiyecekler arasına girdi. Kahve ve lokum gibi yiyeceklerle yapılan küçük çaptaki krizleri ele almıyorum bile.

      Mamafih şöyle bir savaş daha var. “Macar polisi Roszke mülteci kampında, yemek için bekleyen mültecilere, yemekleri ‘savurarak’ dağıttı. Yiyecek poşetlerini fırlatarak atmaları, mülteciler arasında izdihama da neden oldu."

      Son savaşımız da yiyecek savaşının bir fantazmagoryaya dönüştürülmesi ile ilgili. İtalya’nın Ivrea kasabasında her yıl Şubat ayında düzenlenen Portakal Savaşı Festivalinde (Orange Festival) tonlarca portakal kullanılıyor, kimin umurunda ki!

      İspanya’nın Valencia yakınlarındaki Bunol şehrinde her yıl Ağustos ayının son Çarşamba günü Domates Festivali (La Tomatina) düzenleniyor. Festivale yaklaşık kırk bin kişi katılıyor ve domatesleri hunharca birbirlerine fırlatıyorlar. Bir de yiyecekleri birbirlerine fırlatmaktan öte yuvarlayan ülkeler de var.

      İngiltere’nin Gloucestershire eyaletindeki Coopers tepesinde gerçekleştirilen Peynir Yuvarlama Festivalinde (Gloucester Cheese Rolling) yüzlerce insan dik bir yamaçtan aşağıya doğru birbirleriyle yarışarak, yuvarlanmakta olan Gloucester peynirini yakalamaya çalışıyorlar.

      Tüm bu yiyecek savaşları, insanların bilhassa gücün kendilerinde olduklarını sanan insanların tamahkarlığından dolayıdır. Dünya eşit bir dengede değildir, bu da insanlar yüzündendir. Bir yerde insanlar açlıkla, hastalıklarla savaşırken; anneler açlıktan ölen çocuklarının cesetlerini evlerindeki boş buzdolaplarında çürümesin diye saklarken diğer yerde insanlar eğlenmek, içlerindeki sıkıntıyı atmak için domates ve portakalı birbirine fırlatıyor yahut içecek savaşı yapıyor-su savaşı gibi mesela- ya da yiyecekleri yerlerde sürüklenmeye layık görerek peynir yuvarlıyorlar tepeden aşağı.

      Bu, kendini bir şey sanalar güruhunun, yardıma muhtaç olan insanlara yiyecekleri vermeyerek, az vererek ya da verme eylemini ‘köpeğe kemik fırlatır gibi’ yiyeceği savurup atarak vermiş olmaları en azından ülkelerin devlet başkanlarının dikkatini çekmeli. Şayet bu yiyecek savaşları dikkatlerini çekmiyorsa, o vakit onların da bu yiyecek savaşındaki tamahkarlardan bir farkları kalmaz, her ne kadar İyi Niyet Elçisi seçilmiş yahut Yardımlaşma ve Dayanışmada ödül almış olsalar bile… ve işte tam da burada, nimetle oyun oynayan bu insanlar için, Orhan Kemal’in Eskici ve Oğullarında değindiği “küllü muzırrün yuktel” yani “bütün zararlılar katledilebilir” savının gerçekleşmesini isterim.