Bir Diyalog

     "Gerçek bir kedere sahip olan bunu dışarı belli edemez. Ben yaşadığım üzüntüleri sana dahi anlatamıyorum. Belki yapı meselesi belki de nereden anlatacağını bilememek. Bu yüzden senden bu konuda üstelememeni rica ediyorum. Aslında anlatabilmiş olmanın ferahlığını yaşamak, acımı kusabilmek isterdim. Geçmişte arkadaşlarıma çok defa anlatırdım yaşadıklarımı. Biraz olsun rahatlardım. Ama benim gerçeklerim onlara ne zaman yalan gelmeye başladıysa, ben de o zaman anlatmayı bıraktım, içime kapandım. Sonra bana, 'neden susuyorsun, anlatsana.' dediler. Sanki susmamı isteyen onlar değilmiş gibiydi."

     "Onlara kızıp acısını benden çıkarıyorsun. Bu adil değil. Bunu haketmiyorum."

     "Doğru, bu konuda sana haksız davranıyor olabilirim. Bunun için beni bağışla! Döktüğüm gözyaşlarını bir tek ben bilirim. İnsanların ağzımdan çıkan her söze inançsız bakışlarını da...  Hayatım boyunca o insanlardan nefret edeceğim. Bazen onlar için ne kadar da çabaladığım aklıma geliyor ve kendime öfkeleniyorum."

     "Peki nereye kadar devam edecek bu?"

     "Bilmiyorum. Bir gün pes edeceğimi biliyorum. İşte o gün anlatacağım sana her şeyi, o gün sende bana inanmayacaksın. Seni inandırmak için çaba harcamayacağım."

     Bu konuşmadan sonra bir daha bir araya gelme fırsatı bulamadık. Haliyle anlatmadı dertlerini. O anlatamasa da ben ona inandım.